Sahne ışıkları değil yanan, podyumda da değiller. Gün ışığı desek, en çok ondan habersizler. Plastik bir gezegen bu. Güneşi yapay. Bedenlerinin ölçüleri belli, kiloları şaşmaz. Bilekler ince, bacak boyu uzun, omuz genişliği muntazam. Saçlar gerçek olamayacak kadar parlak, baş hizası herkese yukarıdan bakacak denli üstte. Peki, yukarıdan aşağıdan değil de aynı hizayı yakalasak onlarla, neleri görürüz sizce?
Önümüze konan idealin ölçüsü onlar. Olmak istenen, olmamız beklenen, olalım diye dev şirketlerin hesap kitap yapıp belirlediği, ekonomik kuralları bile şekillendiren “ölçü sembolleri”. Durdukları yer, verdikleri poz hesaplanabilir her şey gibi katı ve soğuk. O yüzden görünmez de sadece bilinirler, göz alıcı ışıklar altında yepyeni giysiler içinde dursalar bile yetmez?
Vitrin önlerinden akıp giden kalabalıklar içindeki ben gibi, sen gibi yalnızlar. Çıplaklıklarını bile, utancın yanakları kızartan sıcaklığından uzak yaşarlar. Kimden çaldıkları meçhul bir ifadeyle; aşkıyla yanıp tutuştuğu adamın peşinden köyünü bırakıp giden genç kızın kaderine razı ifadesiyle, hay aksi virajı almayıp devrilen bir arabanın direksiyonundaki adamın kaçınılmazı izleyişiyle, az önce çocukluk arkadaşını uzaklara uğurlayan delikanlının hüznüyle, çocuğunun başarısıyla gururlanan bir annenin parlayan gözleriyle, aynada kendini inceleyen bir yüzün derinleşen bakışlarıyla, herkesten başka bir yere bakmanın vakur haliyle, seni süzen, tartıp biçen bakışlardan bir an önce uzaklaşma isteğiyle, en uzağa, en yakına, gözlerinin tam içine yahut gerilere, yukarılarda bir yere bakmanın tanıdık, bildik biraz da acıtan haliyle dururlar. Bazen de haksızlıkları, zulümleri, savaşları gözünü bile kırpmadan seyreden, olan biten her şeyi sadece susup izleyenler kadar gerçek ve tabiiler.
Onlar Plastik Gezegenin Popüler Bedenleri… Hepimizden benzer bir parça, kısmi bir kopya, andıran bir ifade, bizimle inkâr edilmez bir aynılık taşıyorlar. Böylece hepimiz gibi kendi hayatının başrolünü oynarken, dünya öyküsünün isimsiz birer kahramanı oluyorlar.
Ali Rıza DEMİR