BAKIŞ AÇISI

Fotoğraf icadından bu yana gerçekliği belgelemek, sanat için üretim ya da art niyetli kişiler, yönetimler tarafından gerçekliği manipüle etmek için kullanılmaya devam ediyor. Zamanla değişen politik, sosyolojik, ekonomik olgular tüm toplumu ve onun eyleme biçimlerini  etkiliyor. Bu etkilenmeden fotoğraf da payına düşeni alıyor. Değişen zamanla, teknolojiyle birlikte yeni anlatım formları kuruluyor.

Bu yazı kapsamında bahsedeceğimiz fotoğrafçılar tekil estetiği, piktoryal (pictorial) dili pek tercih etmiyorlar. Daha çok proje merkezli işler üretiyorlar. Fotoğrafın 100 yıldan fazla zamanda oluşmuş genel kurallarını yeniden yorumluyorlar.

Bu projelerin bir kısmında fotoğraf olayın gerçekleştiği anda çekilmez ya da fotoğraf çekildikten sonra başka bir bağlamda bir araya getirilir. Mesele bir gerçekliğe olduğu anda tanıklık etmekten çok hepimizin bildiği ama doğrudan ispatlayamayacağımız ya da fotoğraflayamayacağımız anlar toplamını tartışmaya açmaktır.  Çünkü çoğu zaman gerçeği algılayacak bilgiden, farklı bakış açılarından yoksun oluruz. Salt gerçek yoktur böyle durumlarda, bakış açısı vardır. İşte bu işler farklı bakış açılarına tanıklık etmemiz, onları anlamak için uğraşmamız, proje konularına dair düşünmemiz amacıyla üretilmiştir.

Bu projelerdeki fotoğraflar size “bakın bu gerçektir” diye bağırmıyor. Fotoğrafçısı gerçeğin her zaman her yerde belgelenemeyeceğinin farkında. Bir olasılığı, bir durumu/duyguyu fısıldıyor. Sizi güzelin, sıra dışının, estetiğin uyuşturucu kollarına teslim etmiyor. Adeta iğneliyor, düşündürüyor ve öyle ya da böyle tartışma alanına çekiyor. Bu kadar uzun bir girişten sonra nihayet bu yazının kaleme alınma nedenine gelebiliriz. Gerek hikaye anlatıcılığı gerekse proje bazlı işleriyle günümüzde alışılagelenin dışında konumlanmış olan  fotoğrafçılara ve onların projelerine. Elbette bu fotoğrafçılar farklı kategoriler altında sınıflandırılabilir ama biz bazı işlerine biraz daha dikkatle bakacağız.

Paul Graham Amerikan Night (Amerikan Gecesi) adlı çalışmasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde yaşayan Afro Amerikalı bireylerin yaşadığı ayrımcılığa/görmezden gelinmeye dikkat çekiyor. Afro Amerikalı bireylerin var olduğu fotoğraflarda iki basit teknik uyguluyor. Öyle bir ölçeklendirme kullanıyor ki bireyler var oldukları yaşam alanlarında oldukça küçük görünüyorlar. Fotoğrafta amaca uygun ölçek kullanımına dair güzel bir örnek sunuyor bu fotoğraflar. Diğer yöntem ise fotoğrafları fazla pozlamak. Böylece hem fotoğrafın geneli hem de içindeki bireyler silikleşiyor. Ölçeklendirme ve fazla pozlama yöntemiyle belirsizleşen fotoğrafı görmek/anlamak için çaba göstermeniz gerekiyor. Toplumun görmediğini, görmezden geldiğini görünmez kılınan fotoğraflarla anlatmak! Buna karşın Avrupa kökenli bireylerin yaşam alanları ve zenginliklerinin görüldüğü fotoğraflar normal pozlanıyor, canlı renklerle karşımıza çıkıyor.

Erwin Olaf’ın Anlatılmayanın Güncesi adlı sergisi 2014 yılında Ankara’da Cer Modern’de izleyicileri ile buluşmuştu. Bu sergideki Keyhole (Anahtar Deliği) adlı çalışma disiplinler arası bir pencere açıyordu izleyenlerine. Sergiyi gezen kişiyi Anahtar Deliği adlı işin paylaşıldığı bölümde iki kapı karşılaşıyor. Kapıların önünde birer sandalye ve birer kulaklık görüyorsunuz. Dahası sandalyeye oturup kulaklığı kulağınıza taktığınızda kapının anahtar deliğinden bir röntgenci gibi içeri bakmanız bekleniyor. Gözünüzü kapı deliğine yaklaştırdığınızda bir oda görüyorsunuz (aslında bir odada yapılan bir çekime tanıklık ediyorsunuz). Birinci kapıda oturma odasında masa üzerinde kitap okuyan bir baba figürü ve bir süre sonra yanına gelen bir çocuk görüyorsunuz. Belli ki bu ikili baba oğul. Diğer kapının anahtar deliğinden baktığınızda aynı eylem anne ve oğul arasında gerçekleşiyor. Tam bu sırada kulağınızdaki kulaklıktan bir nefes alıp verme sesi duyuyorsunuz. Kim bu? İçerideki iki kişi ve sizin dışınızda bir dördüncü kişi mi? Yoksa röntgenci pozisyonunda olan size mi ait? Bir süre sonra sahne değişiyor birinci kapıda baba oğul, ikinci kapıdan bakanlar için anne oğul artık yatak odasındalar ve çocuk slip atlet ikilisiyle yine kucağa oturtuluyor. Bu sırada ebeveynin çocuğa dokunuşları değişiyor ve kulağınızdaki nefes alış veriş erotik bir tona taşınıyor. Hayli rahatsızlık verici bir durum. Videoyu izlemeyi bitirip sergiyi gezmeye devam ettiğinizde adeta bu ve benzeri olaylara maruz kalmış kişilerin utanç içinde, genellikle size sırtı dönük fotoğraflarıyla karşılaşıyorsunuz. Bu projede kullanılan disiplinler arası yaklaşım bir hayli etkileyici. Günümüz fotoğrafçılarının pek çoğu kendilerini artık salt kameralı kadın ya da kameralı adam olarak görmüyorlar. Projelerinde fotoğraftan metne, videodan yerleştirmeye (enstelasyon) kadar tüm birikimlerini ortaya koydukları işlere imza atıyorlar.

Ali SALTAN – Araf

Araf adlı işinde Ali Saltan ülkelerindeki savaş ortamından kaçarak Türkiye’ye gelmiş mültecilere bakıyor. Fotoğrafların genelinde mülteciler boşlukta asılı gibi duran yeşil bir perdenin önünde görüntüleniyor. Şimdi buradalar ama buraya tam olarak ait olamıyorlar duygusu, bir sıra dışılık bakışlardaki anlamla birlikte bütünleniyor.  Mülteci olma halini anlatmak için çok zekice bir buluş. Ali Saltan’ın bir diğer projesi Nehrin Öteki Yakası sınır meselesini gündeme getiren ilginç bir çalışma.

Güney Amerikalı fotoğrafçı Gustavo Germano darbeler coğrafyasında yaşayan bir kişi. Projesinde farklı Güney Amerika ülkelerinde darbeler nedeniyle öldürülen ya da ortadan kaybolan/kaybedilen kişilerin hikayesine ışık tutuyor. Projenin bir ayağı, gerçek belgelere fotoğraflara dayanıyor. Darbe dönemlerinde öldürülen, yok edilen insanların aile albümlerine ulaşıyor ve onların başka yakınlarıyla birlikte olduğu anı fotoğraflarını alıyor. Daha sonra fotoğrafta hala yaşayan kişilerle anı fotoğrafının çekildiği yerde ikinci bir fotoğraf çekip, iki fotoğrafı yan yana paylaşıyor. İkinci fotoğrafta eksik olana, öldürülen, yok edilen bireylere gönderme yapıyor. İşte bu ikinci fotoğraf her ne kadar kurgu olsa da gerçeğin bir parçası değil mi? Gustavo Germano’nun bir kardeşi de darbe döneminde bu şekilde öldürülmüştür.

Taryn Simon İnnocents (Masumlar) adlı çalışmasında herhangi bir tanıklık, fotoğraf belgesi ya da başka bir gerekçeyle hapse atılan ama atfedilen suçları aslında işlememiş kişilerin hikayesini ele alıyor. Aradan geçen zaman sonrasında ortaya çıkan yeni belge/tanıklar sayesinde bir şekilde anlaşılıyor ki kişi aslında masum. İşte anlatılan hikayenin kahramanı olan kişileri suçla ilişkili herhangi bir yerde, yine bir kurguyla fotoğraflıyor ve adalet sistemine, delil zinciri vb meselelerine başka bir bakış açısı sunuyor. Web sayfasında yazdığı şekliyle “Bu fotoğraflarda Simon, fotoğrafın gerçeği ve kurguyu bulanıklaştırma yeteneğiyle yüzleşir – ciddi, hatta ölümcül sonuçları olabilecek bir belirsizlik.”

Lucinda DEVLIN – The Omega Suites

Lucinda Devlin The Omega Suites adlı çalışmasında ABD’de idam cezası olan eyaletlerdeki infaz odalarının fotoğraflarını çekiyor. Üstelik bu çalışmayı “deadpan” tekniği gibi kameranın ağırlıklı olarak merkezde takılı kaldığı, yer yer nesnel bir soğukluk hissettiğimiz teknikle çekiyor. Tertemiz düzenli odalar, ölümü çağrıştırıyor. Peki bu odaların infaz odaları olduğunu bilmesek de aynı duyguya kapılır mıydık? Anlam fotoğraftan kişiye ve kişiden fotoğrafa akan çift yönlü bir yolculukta ortaya çıkar. Söz konusu olan çift taraflı bir geçişkenliktir ve bu fotoğrafa bakan bireyin dünyaya yüklediği anlamla son derece yakın ilişkidedir. Fotoğraflarda cezaların infaz anı görülmese de o fotoğraflar odaların hijyeniyle birlikte orada yaşanan/yaşanacakların bilgisini çağırır zihnimizden.

Değindiğim fotoğrafçılar ve projeler bu yazının imkanları kapsamıyla sınırlı, farklı yöntemlerle sıra dışı işler üreten pek çok fotoğrafçı var. Yüksek kontrastı ve öznel hayatı merkeze alan Kuzey Ekolü, Japon Ekolü ya da farklı yaratıcı çalışmalar içeren değinebileceğimiz pek çok fotoğrafçı ve proje var elbette. Ancak burada seçilen fotoğrafçılar ve projeler oldukça öznel bir bakışın seçkisi.

Eskiden fotoğraf “iki gözümle gördüm” şahitliğine yakın bir gerçekliğe işaret ederdi. Günümüzde bir yönüyle gerçekliğin fotoğrafları bile bilinçli bir şekilde manipüle edilirken bazı fotoğrafçılar gerçeğe yakınlaşmak için kurguyu tercih ediyor.Mesele uzun zamandır gerçeği arama meselesi değil. Çünkü biliyoruz ki artık (ya da ben öyle düşünüyorum ki) zaman, mekan, olayın oluş şekli bile gerçeğe bakış açımızı değiştiriyor. Bazen bütün mesele bir hikaye anlatmaktan ibarettir.

***

Tam bu yazıyı kaleme aldığım günlerde Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Kadir Ekinci’nin Kazların Senfonisi sergisini gezme fırsatım oldu. Daha önce Sessiz Işık, Uzak Işık, Mal Meydanı sergilerine tanıklık ettiğim ve kitaplarını edindiğim Kadir Ekinci’nin web sayfasında (http://www.akadirekinci.com) Cirit, Sokaklar, Çıldırın Balıkçıları, Kahvehaneler, Portreler, Çocuklar serilerini izleme şansını buldum. Diyebilirim ki birbirinden bağımsız gibi görünen bu projeler sona erdiğinde hepsinin toplamından oluşan son bir resital bekliyor Kadir Ekinci’yi. Kars resitali. Bilemiyorum, Ara Güler’in İstanbul’unu bir kenara koyarsak Türkiye’de başka bir kent için böylesine kapsamlı çalışma yapan kaç kişi vardır?

Aralık 2023, Ankara

Fazlı ÖZTÜRK

CUMHURİYET’ İN YÜZÜ, ANKARA’ NIN KULELİ YAPILARI

Ankara’ nın Başkent oluşunun ve Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutladığımız 2023 yılı içerisinde, yüz yıllık bir cumhuriyet şehri olan Ankara için bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak neler yapabileceğimizi düşünürken, bizim gibi bir başka Sivil Toplum Kuruluşu olan ve üyelerinin çoğunluğu mimar ve mühendislerden oluşan Türk Mühendisler Birliği Derneğinden gelen ortak bir proje yapma fikri bizim de ilgimizi çekti ve 100. Yılında Başkentimizin kültürel miraslarına sahip çıkmak adına bir sosyal sorumluluk bilinci ile başlayan serüvenimiz, gelecek nesillere aktarılabilecek bir kaynak oluşturabilmek amacı ile bugünlere geldi. 

İki Derneğin özverili çalışmaları ve iş birliği sayesinde; fotoğraf sanatının etkili anlatım gücü ile yapıların mimari yönden teknik özellikleri ve tarihsel önemleri hakkında detaylı bilgilerin bir araya getirilmesi ile bu proje vücut bulmuş oldu. 

Bu proje ile; şehrimizin kültürel mirasını oluşturan geçmişi ve yaşanmışlıklarını barındıran ikonik yapılarının Kuleli Yapılar nezdinde ele alınarak farkındalık oluşturulması ve yok olmalarının engellenmesini hedefledik. Projenin çıktılarının bilimsel bir kaynak niteliği de taşımasını istedik ve bu şekilde bilime de katkı sağlayabileceğini düşündük.

Mimarlık öğrencileri ve genç mimarlar için kaynak oluşturabilecek çıktılar ve bilgi erişimi sağlaması da en önemli amaçlarımız arasında yer almakta idi. Bu amaç doğrultusunda proje çıktısı olarak bir katalog hazırlamayı planladık. Projenin diğer bir çıktısı da 23 Aralık 2023 tarihinde Ankara Sanayi Odası binasında gerçekleştireceğimiz bir panel olarak planlandı. Panelde mimar ve akademisyenlerin kuleli binalar ile ilgili konuşmaları yer alacak olup, projenin üçüncü çıktısı olan bir fotoğraf sergisinin de açılışını aynı gün gerçekleştirmeyi düşündük.

Proje kapsamında tespit ettiğimiz 14 adet bina cumhuriyet dönemi veya daha eski binalar olup, sadece bir kule değil bina ile bütünleşik kule barındıran ve bir dönem çok moda olan yapılardan oluşmaktadır. Ankara’ da bir dönem bu binaların sayısı çok daha fazla iken şu an ancak 14 tanesinin ayakta kaldığını tespit edebildik. Aslında projenin amaçlarından biri de bu tür yapıların korunması gerektiğine dikkat çekerek bir farkındalık oluşturmaktı.

Projede fotoğraf çekerek katkı sağlayan arkadaşlarım; Arda Selin TUNÇ, Bengü TOPALOĞLU, Cengiz PAMUK, Elnaz BAGHERİ, Fatma GÖKMEN, Gülşen Günal DELİCE, Gülten YILDIZ, İlter AKINOĞLU, İmran YAVUZ, Mehmet Kemal BAKIR, Murat BERKYÜREK, Nesrin ATEŞ, Nurettin ERDOĞAN, Özlem DİLEK, Seda FELEKOĞLU, Selma ÜNAL ve Şerife BALSOY’ a çok teşekkür ediyorum. Ayrıca; Türk Mühendisler Birliği Derneği’nden proje ekibinde yer alan ve proje mimari çizimleri ile metinlerini hazırlayan; Vedat AĞCA, Kemal Mükremin BARUT ve Sevinç DOĞAN’ a da teşekkür ederken; Projeye teknik destek vererek katkı sağlayan; Tuncay TUNÇ, Sema KENDİR, Turan PAZARLI, Hasan YILDIRIM ve Hülya Nezahat KUTLU’ ya da teşekkür etmeden geçmek istemiyorum.

Proje Kapsamında Yer Alan Kuleli Yapılar:

  1. Atatürk Müze Köşkü
  2. Ankara Palas (Devlet Konukevi)
  3. Ankara Etnoğrafya Müzesi
  4. Eski Macaristan Elçilik Binası
  5. Eski İnhisarlar (Tekel) Baş Müdürlüğü (Yunus Emre Kültür Merkezi)
  6. Eski Harita Kadastro Meslek Lisesi (Tapu Kadastro Binası)
  7. Eski Erzurum Oteli
  8. Hacıbayram- İzzet Ulvi Aykurt Evi
  9. Hallaçlı Mehmet Ağa Konağı
  10. Ankara Gar Gazinosu (TCDD Behiç Erkin Kule Salon)
  11. Anafartalar Caddesi No:31
  12. Anafartalar Caddesi No:42
  13. Anafartalar Caddesi No:60
  14. Gazi Üniversitesi Rektörlük Binası

Kasım 2023, Ankara

Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU

Atatürk Müze Köşkü – Gülten YILDIZ

Etnoğrafya Müzesi – Gülten YILDIZ

Ankara Palas (Devlet Konukevi) – Cengiz PAMUK

Gazi Üniversitesi Rektörlük Binası – Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU

Eski Macaristan Elçilik Binası – Şerife BALSOY

Eski Erzurum Oteli – Seda FELEKOĞLU

Eski Tekel Binası – Özlem DİLEK

İzzet Ulvi Aykurt Evi – Nesrin ATEŞ

Tapu Kadastro Binası – Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU

Hallaçlı Konağı – Murat BERKYÜREK

Eski Gar Gazinosu – Cengiz PAMUK

Anafartalar No:31 – İlter AKINOĞLU

Anafartalar No:42 – Fatma GÖKMEN

Anafartalar No:60 – Mehmet Kemal BAKIR