SOKAK FOTOĞRAFÇILIĞI HAKKINDA

Uzun yıllar klasik bir çizgi üzerinde yürüyen Türk fotoğraf ekolünün biçimsel yapısı, tüm dünyada kabul gören sokak fotoğrafçılığını takip etmekte ve uygulamakta zayıf kalmıştır. Tanıtım ve eğitimin yetersizliği nedeniyle modern sokak fotoğrafçılığı yeteri kadar anlaşılamazken, sokak fotoğrafçılığının alt türlerinden biri olarak kabul edilen ve ülkemizde sıkça uygulanan sokak portreleri ile yaşlı insanların ve çocukların dramatik portreleri çekilerek sürekli birbirini tekrarlayan klişeler üretilmeye, içerik kopyalamaya devam edilmektedir.


Fotoğrafın en dinamik, özgün ve en etkili tarzı olan sokak fotoğrafçılığı, gündelik sosyal hayatı ve toplumların kültürünü görsel olarak kayıt altına alarak belgesel anlamda çalışmalar yürütmektedir. Toplum kültürü üzerinde olumlu ya da olumsuz gelişme ve değişimler, fotoğraf yoluyla kayıt altına alınıp tarihe not düşülürken, yaşanan sorunların ve eksiklerin göz önüne serilmesi ve ilgili kuruluşların konuyla ilgili bilgilendirilerek çözüm üretilmeye davet edilmesi sağlanmaktadır.


Sosyal hayatı fotoğraflarla belgeleyerek yönetimleri ve kuruluşları etkileme gücüne sahip bu tarzın, fotoğraf dernekleri tarafından daha iyi tanıtılması ve proje odaklı çalışmalarla nitelikli eğitimler verilmesi için önce kendi içinde konuyla ilgili daha iyi bilinçlenmesi gerekmektedir.


Belgesel fotoğraf ile aynı çizgi üzerinde yürüyen sokak fotoğrafçılığı gerektiği gibi uygulandığında, ülkemizin sosyal ve kültürel tarihinin belgelenmesinde, gelecek kuşaklara belgesel içerikle devredilmesinde tarihe ve tarihçilere görsel destek verebilecek önemli unsurlardan biri olması sağlanacaktır.


Sokak fotoğrafçısı hızlı düşünüp karar verebilen, teknik becerisi sağlam biri olmalıdır. Sokaklar çoğu zaman ölçüp biçerek fotoğraf çekebileceğimiz rahat alanlar değildir. Çünkü sokaklarda hayat çok hızlı akıp gidiyor ve bunun takibi için mutlaka hız ve teknik bilgi gerekmektedir. Sokak fotoğrafı çekebilmek için sokaklarda, yaşamın içinde daha çok zaman geçirmek gerekiyor. Hafta sonu kamerayı çantadan çıkarıp sokaklara çıkmakla sokak fotoğrafçılığı yapmak oldukça zor! Ben her gün elimde kameram ile birlikte sokaklardayım. Sokak fotoğrafçısının misyonu, özellikle yakın çevresinden başlayarak erişebildiği her alandaki sosyal yaşamın içindeki akıp giden anların detaylarını insan ve mekân önceliğiyle belgelemek olmalıdır.

Şubat 2025

Sadık ÜÇOK

KAVRAMSAL FOTOĞRAF ÜZERİNE

Kavramsal fotoğraf, belirli bir fikir, duygu, düşünce veya anlamı ifade etmek için fotoğrafçının soyut veya yaratıcı unsurları kullandığı bir fotoğraf türüdür. Bu tür fotoğraflar görüntüdeki öğelerin estetik ve teknik niteliklerinden ziyade, izleyicide bir düşünce veya his uyandırmayı amaçlar ve çoğunlukla gerçekçi unsurlar yerine semboller, renkler, nesneler ya da ışık-gölge oyunlarıyla mesajlarını iletir. Aktarmak istenen anlam ve mesaj ön plandadır. Çoğunlukla izleyiciyi düşündürmek, duygusal bir bağ kurmak ya da belirli bir temayı sorgulatmak amaçlanır.

Kavramsal fotoğraf, kendi içinde genellikle aşağıdaki unsurları içerir:

  1. Anlam Katmanları: Görüntü, genelde birden fazla anlam taşır ve izleyicinin kendi yorumlarını katmasına olanak sağlar.
  2. Simge ve Metaforlar: Belirli objeler veya sahneler, başka bir şeyi temsil etmek için kullanılır. Örneğin, bir saat zamansallığı, bir kırık ayna kimlik veya kişilik çatışmasını ifade edebilir.
  3. Planlama: Kavramsal fotoğraflar çoğunlukla doğaçlama değil, detaylı bir planlamanın ve tasarımın sonucudur. Sahne, ışık, kompozisyon ve renk paleti dikkatlice düşünülür ki, bu durumu Kurgu fotoğraf ile karıştırmamak gerekir.
  4. Sanat ile Fotoğrafın Buluşması: Kavramsal fotoğraf, fotoğrafçılığı bir sanat formu olarak kullanır. Bu nedenle, resim, heykel, performans veya edebiyat gibi diğer sanat disiplinlerinden de ilham alabilir.

Örneğin:

  • Kavramsal bir fotoğraf, bir kafesin içinde hapsolmuş ışık huzmesi, özgürlük ve sınırlama arasındaki çatışmayı temsil edebilir.
  • Fikir Odaklı Yaklaşım: Bu fotoğrafın çekiminde kullanılan her öğe – ışık, kafes, gölgeler – belirli bir mesaj taşır ve fotoğrafın hikayesini destekler.

Fotoğraflar: Arzu EKE’ nin Şinasi BARUTÇU Kupasını kazanan “Gizli Bahçe” isimli Foroğraf Serisi

Kavramsal fotoğrafçılık, izleyici ile derin bir etkileşim kurmayı hedeflemesi, fikirlerin ve düşüncelerin ön planda olması sebebiyle kavramsal anlatımdaki ve kavramsal sanattaki rolü de önemlidir. Fotoğrafın kavramsal sanattaki rolünü de birkaç başlık üzerinden kavramsal açı olarak değerlendirebiliriz.

Belge Niteliği: Kavramsal sanat, genellikle bir performansı, yerleştirmeyi veya geçici bir durumu belgelemek için fotoğrafı kullanır. Sanatçıların eseri kalıcı kılmak amacıyla fotoğraflamaları, izleyicilere sanatın bir parçası olarak sunulur. Örneğin, Christo ve Jeanne-Claude’un büyük çaplı çevresel yerleştirme projeleri, sadece geçici olarak var olur ve genellikle fotoğraflarla ölümsüzleştirilir. Ayrıca her yerleştirme, kavramsal fotoğrafın da konusu olabilir.

⁠Temsil Araçları: Fotoğraf, kavramsal sanatçılar tarafından somut bir kavramı veya düşünceyi temsil etme aracı olarak da kullanılabilir. Fotoğrafın gerçekliği temsil etme özelliği sanatçılara izleyici ile fikirlerini doğrudan paylaşma imkanı verir. Sanatçılar, bir görüntünün altında yatan kavramlarla oynayarak, gerçekliğin algısını sorgulatabilir.

⁠Manipülasyon ve Yeniden Bağlamlandırma: Kavramsal sanatçılar, fotoğrafı manipüle ederek veya yeniden bağlamlandırarak İzleyicinin beklentilerini ve algılarını bozmayı amaçlayabilir. Bu, bir objeyi veya durumu farklı bir bakış açısıyla sunarak, sıradan olanın altındaki daha derin anlamları keşfetmeye yardımcı olabilir.

Metin ve Görselin Birleşimi: kavramsal sanatta fotoğraf, sık sık metinle birleştirilir. Bu durum sanatçının belirli bir fikri daha açık bir şekilde ifade etmesini sağlar. Fotoğrafın gerçekliği ile metnin soyutluğu birleştiğinde izleyici, metin ile görselin arasındaki farklı bağlantıları kurabilir.


Fotoğraf kavramsal sanatta yalnızca bir araç değil, aynı zamanda sanatçının mesajını iletmesinde güçlü bir ifade biçimi olarak önemli bir rol oynar. Fotoğrafın nesnelliği ve gerçekliği temsil etme gücü, Kavramsal sanatçılar tarafından sıklıkla sorgulanır, yeniden biçimlendirilir ve dönüştürülür. Kavramsal fotoğrafa bütün bu geniş bakış açısı ile değerlendirmek bizi de geliştirecek unsurları ayrıca içinde barındırmaktadır. Bu geniş bakma şekli, fotoğrafın biçimsel bir anlatımın dışında çok daha büyük bir derinliğinin olduğunun da kanıtıdır. Bu derinliğin büyüklüğünden kendinizi mahrum bırakmamanız dileklerimle …

Ocak 2025

Arzu EKE

BAKIŞ AÇISI

Fotoğraf icadından bu yana gerçekliği belgelemek, sanat için üretim ya da art niyetli kişiler, yönetimler tarafından gerçekliği manipüle etmek için kullanılmaya devam ediyor. Zamanla değişen politik, sosyolojik, ekonomik olgular tüm toplumu ve onun eyleme biçimlerini  etkiliyor. Bu etkilenmeden fotoğraf da payına düşeni alıyor. Değişen zamanla, teknolojiyle birlikte yeni anlatım formları kuruluyor.

Bu yazı kapsamında bahsedeceğimiz fotoğrafçılar tekil estetiği, piktoryal (pictorial) dili pek tercih etmiyorlar. Daha çok proje merkezli işler üretiyorlar. Fotoğrafın 100 yıldan fazla zamanda oluşmuş genel kurallarını yeniden yorumluyorlar.

Bu projelerin bir kısmında fotoğraf olayın gerçekleştiği anda çekilmez ya da fotoğraf çekildikten sonra başka bir bağlamda bir araya getirilir. Mesele bir gerçekliğe olduğu anda tanıklık etmekten çok hepimizin bildiği ama doğrudan ispatlayamayacağımız ya da fotoğraflayamayacağımız anlar toplamını tartışmaya açmaktır.  Çünkü çoğu zaman gerçeği algılayacak bilgiden, farklı bakış açılarından yoksun oluruz. Salt gerçek yoktur böyle durumlarda, bakış açısı vardır. İşte bu işler farklı bakış açılarına tanıklık etmemiz, onları anlamak için uğraşmamız, proje konularına dair düşünmemiz amacıyla üretilmiştir.

Bu projelerdeki fotoğraflar size “bakın bu gerçektir” diye bağırmıyor. Fotoğrafçısı gerçeğin her zaman her yerde belgelenemeyeceğinin farkında. Bir olasılığı, bir durumu/duyguyu fısıldıyor. Sizi güzelin, sıra dışının, estetiğin uyuşturucu kollarına teslim etmiyor. Adeta iğneliyor, düşündürüyor ve öyle ya da böyle tartışma alanına çekiyor. Bu kadar uzun bir girişten sonra nihayet bu yazının kaleme alınma nedenine gelebiliriz. Gerek hikaye anlatıcılığı gerekse proje bazlı işleriyle günümüzde alışılagelenin dışında konumlanmış olan  fotoğrafçılara ve onların projelerine. Elbette bu fotoğrafçılar farklı kategoriler altında sınıflandırılabilir ama biz bazı işlerine biraz daha dikkatle bakacağız.

Paul Graham Amerikan Night (Amerikan Gecesi) adlı çalışmasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde yaşayan Afro Amerikalı bireylerin yaşadığı ayrımcılığa/görmezden gelinmeye dikkat çekiyor. Afro Amerikalı bireylerin var olduğu fotoğraflarda iki basit teknik uyguluyor. Öyle bir ölçeklendirme kullanıyor ki bireyler var oldukları yaşam alanlarında oldukça küçük görünüyorlar. Fotoğrafta amaca uygun ölçek kullanımına dair güzel bir örnek sunuyor bu fotoğraflar. Diğer yöntem ise fotoğrafları fazla pozlamak. Böylece hem fotoğrafın geneli hem de içindeki bireyler silikleşiyor. Ölçeklendirme ve fazla pozlama yöntemiyle belirsizleşen fotoğrafı görmek/anlamak için çaba göstermeniz gerekiyor. Toplumun görmediğini, görmezden geldiğini görünmez kılınan fotoğraflarla anlatmak! Buna karşın Avrupa kökenli bireylerin yaşam alanları ve zenginliklerinin görüldüğü fotoğraflar normal pozlanıyor, canlı renklerle karşımıza çıkıyor.

Erwin Olaf’ın Anlatılmayanın Güncesi adlı sergisi 2014 yılında Ankara’da Cer Modern’de izleyicileri ile buluşmuştu. Bu sergideki Keyhole (Anahtar Deliği) adlı çalışma disiplinler arası bir pencere açıyordu izleyenlerine. Sergiyi gezen kişiyi Anahtar Deliği adlı işin paylaşıldığı bölümde iki kapı karşılaşıyor. Kapıların önünde birer sandalye ve birer kulaklık görüyorsunuz. Dahası sandalyeye oturup kulaklığı kulağınıza taktığınızda kapının anahtar deliğinden bir röntgenci gibi içeri bakmanız bekleniyor. Gözünüzü kapı deliğine yaklaştırdığınızda bir oda görüyorsunuz (aslında bir odada yapılan bir çekime tanıklık ediyorsunuz). Birinci kapıda oturma odasında masa üzerinde kitap okuyan bir baba figürü ve bir süre sonra yanına gelen bir çocuk görüyorsunuz. Belli ki bu ikili baba oğul. Diğer kapının anahtar deliğinden baktığınızda aynı eylem anne ve oğul arasında gerçekleşiyor. Tam bu sırada kulağınızdaki kulaklıktan bir nefes alıp verme sesi duyuyorsunuz. Kim bu? İçerideki iki kişi ve sizin dışınızda bir dördüncü kişi mi? Yoksa röntgenci pozisyonunda olan size mi ait? Bir süre sonra sahne değişiyor birinci kapıda baba oğul, ikinci kapıdan bakanlar için anne oğul artık yatak odasındalar ve çocuk slip atlet ikilisiyle yine kucağa oturtuluyor. Bu sırada ebeveynin çocuğa dokunuşları değişiyor ve kulağınızdaki nefes alış veriş erotik bir tona taşınıyor. Hayli rahatsızlık verici bir durum. Videoyu izlemeyi bitirip sergiyi gezmeye devam ettiğinizde adeta bu ve benzeri olaylara maruz kalmış kişilerin utanç içinde, genellikle size sırtı dönük fotoğraflarıyla karşılaşıyorsunuz. Bu projede kullanılan disiplinler arası yaklaşım bir hayli etkileyici. Günümüz fotoğrafçılarının pek çoğu kendilerini artık salt kameralı kadın ya da kameralı adam olarak görmüyorlar. Projelerinde fotoğraftan metne, videodan yerleştirmeye (enstelasyon) kadar tüm birikimlerini ortaya koydukları işlere imza atıyorlar.

Ali SALTAN – Araf

Araf adlı işinde Ali Saltan ülkelerindeki savaş ortamından kaçarak Türkiye’ye gelmiş mültecilere bakıyor. Fotoğrafların genelinde mülteciler boşlukta asılı gibi duran yeşil bir perdenin önünde görüntüleniyor. Şimdi buradalar ama buraya tam olarak ait olamıyorlar duygusu, bir sıra dışılık bakışlardaki anlamla birlikte bütünleniyor.  Mülteci olma halini anlatmak için çok zekice bir buluş. Ali Saltan’ın bir diğer projesi Nehrin Öteki Yakası sınır meselesini gündeme getiren ilginç bir çalışma.

Güney Amerikalı fotoğrafçı Gustavo Germano darbeler coğrafyasında yaşayan bir kişi. Projesinde farklı Güney Amerika ülkelerinde darbeler nedeniyle öldürülen ya da ortadan kaybolan/kaybedilen kişilerin hikayesine ışık tutuyor. Projenin bir ayağı, gerçek belgelere fotoğraflara dayanıyor. Darbe dönemlerinde öldürülen, yok edilen insanların aile albümlerine ulaşıyor ve onların başka yakınlarıyla birlikte olduğu anı fotoğraflarını alıyor. Daha sonra fotoğrafta hala yaşayan kişilerle anı fotoğrafının çekildiği yerde ikinci bir fotoğraf çekip, iki fotoğrafı yan yana paylaşıyor. İkinci fotoğrafta eksik olana, öldürülen, yok edilen bireylere gönderme yapıyor. İşte bu ikinci fotoğraf her ne kadar kurgu olsa da gerçeğin bir parçası değil mi? Gustavo Germano’nun bir kardeşi de darbe döneminde bu şekilde öldürülmüştür.

Taryn Simon İnnocents (Masumlar) adlı çalışmasında herhangi bir tanıklık, fotoğraf belgesi ya da başka bir gerekçeyle hapse atılan ama atfedilen suçları aslında işlememiş kişilerin hikayesini ele alıyor. Aradan geçen zaman sonrasında ortaya çıkan yeni belge/tanıklar sayesinde bir şekilde anlaşılıyor ki kişi aslında masum. İşte anlatılan hikayenin kahramanı olan kişileri suçla ilişkili herhangi bir yerde, yine bir kurguyla fotoğraflıyor ve adalet sistemine, delil zinciri vb meselelerine başka bir bakış açısı sunuyor. Web sayfasında yazdığı şekliyle “Bu fotoğraflarda Simon, fotoğrafın gerçeği ve kurguyu bulanıklaştırma yeteneğiyle yüzleşir – ciddi, hatta ölümcül sonuçları olabilecek bir belirsizlik.”

Lucinda DEVLIN – The Omega Suites

Lucinda Devlin The Omega Suites adlı çalışmasında ABD’de idam cezası olan eyaletlerdeki infaz odalarının fotoğraflarını çekiyor. Üstelik bu çalışmayı “deadpan” tekniği gibi kameranın ağırlıklı olarak merkezde takılı kaldığı, yer yer nesnel bir soğukluk hissettiğimiz teknikle çekiyor. Tertemiz düzenli odalar, ölümü çağrıştırıyor. Peki bu odaların infaz odaları olduğunu bilmesek de aynı duyguya kapılır mıydık? Anlam fotoğraftan kişiye ve kişiden fotoğrafa akan çift yönlü bir yolculukta ortaya çıkar. Söz konusu olan çift taraflı bir geçişkenliktir ve bu fotoğrafa bakan bireyin dünyaya yüklediği anlamla son derece yakın ilişkidedir. Fotoğraflarda cezaların infaz anı görülmese de o fotoğraflar odaların hijyeniyle birlikte orada yaşanan/yaşanacakların bilgisini çağırır zihnimizden.

Değindiğim fotoğrafçılar ve projeler bu yazının imkanları kapsamıyla sınırlı, farklı yöntemlerle sıra dışı işler üreten pek çok fotoğrafçı var. Yüksek kontrastı ve öznel hayatı merkeze alan Kuzey Ekolü, Japon Ekolü ya da farklı yaratıcı çalışmalar içeren değinebileceğimiz pek çok fotoğrafçı ve proje var elbette. Ancak burada seçilen fotoğrafçılar ve projeler oldukça öznel bir bakışın seçkisi.

Eskiden fotoğraf “iki gözümle gördüm” şahitliğine yakın bir gerçekliğe işaret ederdi. Günümüzde bir yönüyle gerçekliğin fotoğrafları bile bilinçli bir şekilde manipüle edilirken bazı fotoğrafçılar gerçeğe yakınlaşmak için kurguyu tercih ediyor.Mesele uzun zamandır gerçeği arama meselesi değil. Çünkü biliyoruz ki artık (ya da ben öyle düşünüyorum ki) zaman, mekan, olayın oluş şekli bile gerçeğe bakış açımızı değiştiriyor. Bazen bütün mesele bir hikaye anlatmaktan ibarettir.

***

Tam bu yazıyı kaleme aldığım günlerde Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Kadir Ekinci’nin Kazların Senfonisi sergisini gezme fırsatım oldu. Daha önce Sessiz Işık, Uzak Işık, Mal Meydanı sergilerine tanıklık ettiğim ve kitaplarını edindiğim Kadir Ekinci’nin web sayfasında (http://www.akadirekinci.com) Cirit, Sokaklar, Çıldırın Balıkçıları, Kahvehaneler, Portreler, Çocuklar serilerini izleme şansını buldum. Diyebilirim ki birbirinden bağımsız gibi görünen bu projeler sona erdiğinde hepsinin toplamından oluşan son bir resital bekliyor Kadir Ekinci’yi. Kars resitali. Bilemiyorum, Ara Güler’in İstanbul’unu bir kenara koyarsak Türkiye’de başka bir kent için böylesine kapsamlı çalışma yapan kaç kişi vardır?

Aralık 2023, Ankara

Fazlı ÖZTÜRK

ANTROPOSEN ÇAĞ VE FOTOĞRAF

Fotoğraf: Mitch Epstein

“Birçok farklı küresel doğal ortamdan bir yenisi insan tarafından oluşturulmuş “Antroposfer” bileşeninin son jeolojik devresi Antroposen’dir, denilebilir. Çünkü atmosfer, litosfer, hidrosfer ve biyosfer’in yanısıra son dönemlerde elbirliğiyle hep birlikte Antroposfer’i yani “İnsanın şekillendirdiği Küre”yi oluşturduk.

Çeşitli itici güçler nedeniyle, yerşekilleri ve bunları oluşturan süreçler üzerindeki insan etkisinin derin olduğu görülür: Ateş’i bulma ve kullanma, tekerleği keşfet- me, takas ve paranın ortaya çıkışı, ilk borsa, flora ve faunanın yok olması, tarımın gelişimi, kentleşme ve küreselleşme ile enerjiden yararlanma bunlardan bazılarıdır.”

Endüstri çağının başından beri gezegenimiz insan faaliyetleri nedeniyle 1,3 derece ısındı. Bu sıcaklık artışının önümüzdeki yıllarda 1,5 dereceye varması halinde olağandışı doğa olaylarının çoğalacağı belirtiliyor. Bir yanda yangınların diğer yanda sellerin sıklaşacağı, kuraklığın yayılacağı, denizlerin yükseleceği, ani sıcaklık artışları görüleceği, canlı ve cansız varlıklarıyla doğadaki tüm varlıkların hayat alanlarının hızla tahrip olacağı öngörülüyor.

Akdeniz havzası iklim değişikliğinden alabildiğine etkileniyor.

Bütün bunlar insan eliyle yaratıldı.

200 yıl gibi kısa bir sürede sınırsız büyüyen endüstriyel üretim, atmosfere salınan sera gazlarının doğal sınırları aşması, tahrip edilen su havzaları, ormanların yok edilmesi, biyolojik çeşitliliği azalttı.

Gezegenin doğal işleyişi bozuldu.

Sanayi devriminden bu yana kapitalist sistemin enerji ihtiyacını karşılamak için kömür ve petrol başta olma üzere fosil yakıtlara bağımlı bir “tüketim uygarlığı” kurduk. Piyasanın sınır tanımayan kar hırsı ile karar vericiler su havzalarını, tarım alanlarını, ormanları tahrip etti, iklimlerin olağan döngüsünü bozdu. Sınırsız büyümeyi hedefleyen enerji ihtiyacını karşılamak için fosil yakıtlar kullanarak yüksek karbon salınımı yapan zengin ülkeler yoksul dünyanın sınırlı kaynaklarına el koydu, kültürel dokular ve tarihi miras tahrip oldu.

Bu nedenle:

İklim adaleti çağımızın temel taleplerinden biri.

Birleşmiş Milletler (BM) Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli IPCC 2013’ten beri 234 bilim insanının sürdürdüğü çalışmalarla hazırlanan raporu Ağustos 2021’de BM üyesi 195 ülkenin liderlerine sundu. Raporda “kırmızı alarm” uyarısı yapıldı ve sınırsız büyüme politikalarının dünyanın sınırlı kaynaklarıyla mümkün olamayacağı ifade edildi.

Sebep olduğumuz olumsuz etkileri doğa artık gideremiyor.

Dünyada ve ülkemizde iklim aktivistleri çok geç olmadan yöneticileri acil önlemler almaya çağırıyor. Çünkü Bilim insanları bu etkiler nedeniyle yerkürenin yeni bir jeolojik döneme girdiğini söylüyor.

İnsan tarafından yaratılmış bir jeolojik dönem:

Antroposen Çağ.

Biz de çağını anlamaya ve tanık olmaya çalışan fotoğrafçılar olarak bu çalışmamızda çevremize ve iklim krizinin tüm canlılar alemindeki etkilerine tanık olmaya çalışacağız.

Dünyada iklim sorunları konusunda uzun süredir çalışan pek çok fotoğrafçı var. Ülkemizde ise bu meseleyi ele alan az sayıda fotoğrafçının kapsamlı ve nitelikli çalışmalarını biliyoruz.

Amacımız bu çalışmaları çoğaltmak, hep birlikte dikkatimizi iklim değişikliğine çekmek. Çevremizde olup bitenlerin gözle görülür sonuçlarıyla birlikte nedenlerini de anlamaya çalışmak olmalı.

*Ertek, T.A. 2023, Antroposen, Antroposfer: ANTROPOJENİK JEOMORFOLOJİ, Pagem-Akademi, İstanbul

KONUYU MERAK EDENLER VE DERİNLEŞMEK İSTEYENLER İÇİN ÖNERİLER

OKUMA ÇEVRE KİTAPLARI

1) Yanıyoruz- Naomi Klein- Doğan Kitap

2) İklim Direnişi- Jeremy Brecher- Yeni İnsan

3) Son Buzul Erimeden- Levent Kurnaz- Doğan Kitap

4) Türkiye’de İklim Dğeişikliği Siyaseti- Nuran Talu

5) İklim Değişikliği Konusunda Neden Anlaşamıyoruz? Mike Hulme- Alfa Yayınları

6) İklim Krizi ve Küresel Yeşil Yeni Düzen- Noam Chomsky- Ütopya Yayınevi

7) İklimi Değil Sistemi Değiştir. Martin Empson- Z Yayınları

8) Açık Yeşil 2- İklim Krizi, Poliitka ve Aktivizm- Ümit Şahin ve Ömer Madra- Can Yayınları

9) Evimiz Yanıyor- Greta Thunberg- Kronik Kitap

10) Batı Uygarlığının Çöküşü- Naomi Oreskes- Erik M. Conway

11) Yaşanmaz Bir Dünya- David Wallace Wells- Domingo

12) İklim Kumarı- William Nordhaus- Doğan Kitap

13) Seçtiğimiz Gelecek- Cristiana Figueres- Tom Rivett Carnac- Siyah Kitap

14) İklim Krizi ve Ekolojik Yıkım, Gençlerle Başbaşa- Fİkret Başkaya- Yordam Kitap

15) 21. Yüzyılda İklim Krizi, Paris Anlaşması ve İklim Değişikliğine Uyum

16) Son Buzul Erimeden Levent Kurnaz

İKLİM ÇALIŞAN FOTORAFÇILARDAN BAZILARI

  1. EDWARD BURTYNSKY
    • ANTROPOSEN
    • URBAN MINES
    • WATER
    • THE HUMAN SIGNATURE
  2. RAGNAR AXELSSON
    • KUZEY KUTBUNUN SON GÜNLERİ
  3. MITCH EPSTEIN
    • AMERICAN POWER
    • PROPERTY RIGHTS
    • NEW YORK ARBOUR
  4. NADAV KANDER
    • YANGTZE – THE LONG RIVER
    • CHERNOBYL HALF LIFE
  5. SOPHIE RISTELHUEBER
  6. RICHARD MISRACH
    • PETROCEMICAL AMERICA
  7. ED KASHI
    • KURSE OF THE BLACK GOLD
  8. SEAN GALLAGHER
    • KAMBOÇYA YANGINI
  9. AMI VITALE
  10. MURAT GERMEN
  11. EMİN ALTAN
    • CHAOSMOS
  12. KEREM YÜCEL
    • İSLİ GELECEK
  13. AÜ.GSF.FOTOGRAF BÖLÜMÜ BELGESEL ATÖLYE
    • “SU” DUR NEDENİM
    • GÜNCEL ANTALYA’NIN KADİM SULARI
  14. SAKİNE YILDIRAN
  15. SERKAN TAYCAN
    • İKİ DENİZ ARASI İSTANBUL
    • KABUK
  16. KEMAL ÇAVUŞOĞLU
  17. AYŞE KAYAR
  18. KARMA HİKAYE
  19. NAR PHOTOS
    • MİLYONLUK MANZARA
  20. JOHN NOVIS RIAU (Green Peace Photo Director)
    • EDİTORYAL ÇALIŞMALAR
      • PEARL RIVER DELTA POLITION
      • DISSAPEARING HISTORIC FISHING IN GHANA
      • PIMENTAL THREAT TO CHAO PHRAYARIPYAT- CHERNOBYL’S ABONDONED CITY
      • THE 2001 MAHA KUMBH MELA
      • HANI NEW YEAR RICE FESTIVAL
      • ENVORIMENTAL THREAT TO CHAO PHRAYA
      • A CASE AGAINST GOLDEN RICE ECO FISHING IN UKRAINE
    • CLIMATE CHANGE – İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
      • GLACIERS IN RETREAT AT MOUNT EVEREST
      • THE NEV ACTIVIST
      • CHA-AM HUA-HIN COAST
      • SURVIVING EL NINO
      • YELLOW RIVER AT RISK
      • COMPOSITE GLACIER AND GLOF IMAGES
    • FORESTS EDITORIAL -ORMANLARA İLİŞKİN EDİTORYAL ÇALIŞMALAR
      • COCOA FARMING CONGO BASIN
      • ECO-FORESTRY IN PAPUA NEW GUINEA
      • GOOD OIL IN SUMATRA
      • THE REAL PRICE OF PALM OIL
  21. STEFANO DE LUIGI
  22. NICK BRANDT
  23. JOHN NOVIS
  24. LUCAS FOGLIA
    • HUMAN NATURE
  25. IAN VAN COLLER
  26. J.B RUSSEL
  27. GEORGINA GOODWIN
  28. METTE LAMPCOV
  29. DANIEL BELTRA
  30. SEAN GALLAGHER
  31. SEBASTIAO SALGADO
    • METAMORFOZIS
    • TOPRAĞIN TUZU (film ve kitap)
  32. EUGENE SMITH
    • MINAMATA
  33. RAGHU RAI
    • BHOPAL
  34. ABİR ABDULLAH
    • CLIMATE REFUGEE (Bangladesh)
  35. DAESUG LEE (Koreli Paris’te yaşar)

Özcan YURDALAN

Mayıs 2023

Fotoğraf: George Marazakis

MANİPÜLASYON FOTOĞRAFIN GÜNAH KEÇİSİ MİDİR?

Fotoğraf: Galip ÇETİNER

TDK’ na göre manipülasyon; yönlendirme, seçme, ekleme ve çıkarma yoluyla bilgileri değiştirme anlamındadır. Vikipedi de konuya fotoğraf açısından benzer yaklaşır.

Fransızca kökenlidir. “Manipuler” elle düzenlemek, el aleti kullanmak, ayarlamak anlamı taşır.

Latince karşılığı olan “manipulus” ele sığan şey, avuç anlamı taşır.

Maniplasyon tıpta ellerle yapılan fizik tedavidir. Hastalıklı bölgeye ellerle birtakım bastırma, germe, döndürme gibi işlemler yapılır.

Felsefede, başkalarının duygu, düşünce ve davranışlarını çeşitli yöntemlerle ona hissettirmeden değiştirmeye çalışmaktır.

Türkçe’ de daha çok “yönlendirme” anlamında kullanılmaktadır.

Özellikle kameramızın ayarlarında yer alan “manüel” terimine çekmek isterim. “Elle yapılan ayar” demektir. Manipülasyonun kelime olarak anlamı budur. Bizim konumuz ise fotoğraf sanatıdır.

Sanat fotoğrafçısı izleyicide his değişikliğini ve dikkat çekmeyi amaçlar. İnsanları duygusallaştıran, düşünmeye ve anlamaya yönelten fotoğraf sanat eseri olarak kabul edilir. Fotoğrafın çok azı bu yetkinliğe sahiptir ve biz burada onu konuşuyoruz.

Sanat; önce yaratıcı düşünce ile tasarı, sonrasında emek katılarak üretimle sonuçlanan bir kültürdür. Sanatın doğasında ekleme ve çıkarma vardır. Yaratıcı sanatı; okuma, izleme, hissetme, esinlenme, düşünme, hayal kurma besler…

Sanatçılar eserlerini yaratmak için çalıştıkları alanda üretimlerini tasarlar ve şekillendirir.

İnsanlar gördükleriyle birebir uyuşan ve tekrarlayan fotoğraflardan etkilenmezler. Farklılık ararlar. Gerçeküstü arayış içinde olanların beklentisi ve beğenisi, değişimi tetiklemektedir.

Gerçek böyle iken fotoğrafta en çok tartışılan konu, ilk çekilen kare ile piyasaya sürülen fotoğrafın farklılığıdır. Michelangelo’ nun Davut Heykeli, sanat tarihinin başyapıtları arasındadır. O heykelde anlatılan kişi ve vücut gerçek Davut anatomisiyle birebir uyumlu mudur? Davut, Michelangelo’ ya poz vermemiştir, değil mi? Sanatçının hayalini ortaya çıkardığı bu heykelin manipülasyon olduğunu iddia etme hakkımız var mı?

Fotoğrafik manipülasyon, çarpıcı etki yaratmak için gün geçtikçe daha fazla uygulanır olmaktadır. Hayal gücü, yaratıcılık, sabır, çaba ve beceri gerektiren illüzyon sanatıdır. Fotoğrafın sanatçıları düşüncelerini ifade etmenin yeni bir yolunu ararlar. Farklı çekim teknikleri, donanım farklılığı, photoshop ve diğer uygulamaları kullanılarak yapılmaktadır.

Hiç şüpheniz olmasın ki, analog fotoğraf denilen kimyasal dönemde de fotoğrafa müdahaleler olmuştur. Ekleme, çıkarma, rötuş, pozlamada ışık engelleme, banyoda kimyasal farklılıklar yapılmıştır. Aslında fotoğrafta manipülasyonun tarihi, fotoğraf kadar eskidir. Saygın bir fotoğrafçı olan Ansel Adams bile değişimden kaçınmamıştır. Fotoğrafı karartma ve aydınlatma gibi, karanlık oda pozlama tekniklerini kullanarak fotoğrafı üzerinde değişiklikler yapmıştır.

Sayısal döneme geçerken büyük çatışmalar yaşandığı gerçektir. Bugün de yapay zekâ ile görsel üretme tekniğine sancılı bir geçiş süreci yaşanmaktadır. Aslında tarih yeniden yaşanıyor. İki yüzyıl önce fotoğraf teknolojisi ortaya çıkınca da ressamlar başkaldırıda bulunmuşlardır. Ancak geriden gelenler ve bulundukları yere demirlemeyenler gelişimde söz sahibi olmuşlardır.

Eğer gerçeği ifade etmek gerekirse, fotoğrafta müdahale her zaman vardır. İlk olarak sahne seçimi sırasında başlar. Stüdyo zaten başlı başına bir müdahale ortamıdır. Çerçeve içerisine alınacak ya da alınmayacak lekelerin seçiminin, fotoğrafa bir müdahale olduğuna inanıyorum. Işık ve poz süresi de bence fotoğrafçının takdirine kalmıştır. Fon yine bir seçimdir. Çekim açısı, filtre ve donanım seçimi de bir el atmadır. Modeli ve objeleri yönlendirmeyi de bunlardan ayıramayız.

Fotoğraf işlenirken keskinlik verme, gürültü giderme ve renklere müdahale etme de aynı kapsamda değerlendirilebilir.

Bazıları işini abartıp ekleme ya da çıkarma yapabilir. Bu fotoğrafçının bileceği iştir.

Yaz günü güzel bir bölgenin ziyaretçisi olabiliriz. Fotoğrafını çekmek istediğimizde boş gökyüzü, estetiğini zayıflatacaktır. Fonu değiştirmemizde ne gibi yanlışlık olabilir?

Hangi ressam gerçekliği resmetmiştir ki, sanatsal fotoğraftan da o beklensin!

Film ve tiyatroda senaryo, hayal ürünü değil mi? Roman, hikâye ya da şiir farklı mı? Müzik eserleri nasıl çıkıyor ortaya? Bunların içeriği seçim değil midir? Mimari yapılar baştan sona tasarı değil midir? Eser sahibi, yapıtı olgunlaşana kadar ekleme ve çıkarma yapmaz mı?

Tiyatro ve film senaristi, vermek istediği mesajı, oyuncuları konuşturarak söyler.

Yazar cümlelerle iletir.

Ressam çizerek ya da boyayarak, açıkçası tuvaline ekleyerek açıklar.

Bestekâr farklı ses tonlarını birbirine iliştirir.

Heykeltaraş yontar, mimar ekler…

Balerin koreografi de belirlenmiş zarafeti sergiler.

Fotoğrafçı ne yapmalı?

Teknolojinin bize sunduğuyla yetinemeyiz. Daha iyiyi yapmak zorundayız. Kendi kültürümüzü, zevkimizi ve mesajımızı, çektiğimiz fotoğrafla harmanlamalıyız.

Sanat fotoğrafçısından çektiğini paylaşması beklenmemelidir. Kameranın çektiğini paylaşmak kolay iştir ve sanat değildir. Sanatçı eserine ruh, duygu ve öykü işlemelidir.

O da doğal olarak içeriğe sahip bir kare elde etmek için ya kurgu yapacaktır. Ya da mevcut kompozisyonda ekleme, çıkarma veya değiştirme yapmak zorundadır.

Diğer sanatlarda yapılan işler manipülasyon olarak dile getirilmiyorsa, fotoğrafçıyı suçlamak haksızlıktır.

Niçin diğer sanat eserleri yaratılırken üzerinde yapılan işlemlere manipülasyon denmez de, fotoğraf üzerinde yapılan işlemlere denir? Bunu anlayabilmiş değilim.

Bazılarınca kameranın Otomatik, Program, Anlık (Enstantane) ya da Açıklık (Diyafram) öncelikli çekimleri yerine Manüel Ayarlama Seçeneği ustalık olarak öne sürülür. Burada el ile yapılan ayarlama ustalık olarak nitelenirken, makinenin çektiğine el ile dokunmak, değiştirmek niçin suçlanır, anlayamıyorum.

Diğer sanat dallarında eğer insanın hayal ettiği sahne canlandırılıyorsa, fotoğrafta niçin olmasın? Müdahale ve yaratıcılık sanatın doğasında vardır. Fotoğrafçı bir fotoğrafı dönüştürme veya değiştirmekle kendinden bir şeyler katıyordur. Gördüğünü yorumluyordur. Zaten sanattan da beklenen budur. Müzik eserleri farklı kişilerden dinlediğimizde hissettiğimiz de farklıdır. Bazılarını çok severiz ve o yorumu dinlemek isteriz. İşte bu his değişikliğinin sebebi yorum farkıdır. Müzikteki yorum farkı, sanatçının katkısı ve eser üzerinde yaptığı değişiklik kaynaklıdır. Fotoğrafçının da, kameranın çektiğinden farklı bir görüntüyü sunma özgürlüğü vardır.

Günümüzdeki Yapay zekâ teknolojisi insanların hayal ettiği görseli üretmek için çok büyük kolaylıklar ve hız sağlamaktadır. Özellikle sahne ve aksesuar düzenlemesi, ışık seçimi gibi gerek maddi, gerekse temin etme bakımından büyük yük getiren unsurlara artık gerek kalmamıştır. Modeli ikna etme ve onun rızasını alma derdi de yoktur. Hayal et, istediğini yaz ve birkaç dakika sonucu bekle. Yapay zekâ internet veri tabanına girmiş görselleri ve fotoğrafları tarayıp isteğinizi gerçekleştiriyor, görsel karşına çıkıyor. Belki tam olarak arzu ettiğiniz şey olmayabilir. Yapay zekâ daha emekleme dönemindedir, gelecekte çok daha iyi olacaktır.

Yapay zekâ sadece hayal edilen görseli gerçekleştirmekle kalmıyor, noise gibi tam olarak aşamadığımız bazı sorunları ya da keskinlik ve netlik gibi beceriksizliğimiz sonucu ortaya çıkan hatalarımızı da onarabiliyor. Modelimizin yansıtamadığı duyguyu da görselimize yükleyebiliyor.

Şunu kabul etmeliyiz ki, değişiklikler fotoğrafı daha ilgi çekici, estetik ya da farklı yapıya büründürebilir. Aslında bu durum gerçekçilikten, canlılıktan ve özden uzaklaştıracaktır. Fotoğrafçı buna bilerek çekilen kareyi değiştirir, onun seçimidir. Başkalarını ilgilendiren tarafı, sunulan kareden etkilenip etkilenmediğidir.

Bence insanların tarz ve tekniklerini ayıplamamız hoş değildir. Çıkan yapıtı beğenmemiş olabiliriz, onaylamayabiliriz. “Beni etkilemedi” der geçeriz. Herkesin görüşü farklıdır. Önemli olan insanları yargılamamak, anlamaya çalışmak ve hoş görmektir.

Bence insanların kıyafet ve bakım yoluyla kendilerinde yaptığı değişiklik ile fotoğraf üzerinde yapılan değişikliğin farkı yoktur. Bakım için kendimize gösterdiğimiz hoşgörüyü, üzerinde oynanmış fotoğraflardan esirgememeliyiz.

“Manipüle etmek” kışkırtıcı ve aşağılayıcı bir anlam taşımaktadır. Sanatsal fotoğraf çabası ve yapımı, böyle bir tanımlamayı hak etmemektedir.

Aslında en önemli manipülasyonu reklamcılar yapmaktadır. Seçimimizi yönlendirmektedirler. Pazarlamak istedikleri ürünün iyi olduğuna bizleri inandırmakta ve paramızın başkalarının hesabına geçmesini sağlamaktadırlar.

Sanat ise haz duygusuna yönelik etkileme yapar, duygulandırır ve düşündürür.  Bu nedenle sanatçının eseri üzerinde yaptığı değişiklikleri suçlamak, bence haksızlıktır. Bu bir müzik eseri de olabilir, fotoğraf da… Hiç fark etmez… Şunu unutmayalım ki; bilgilendirme amaçlı fotoğraflar üzerinde değişiklik yaparak, insanları aldatmak kabul edilemez. Haberciler ve belgeselciler sanat yapmazlar, bilgi verirler. Sanatsal fotoğraflar yalan söyleyebilir, haberci ise gerçeği iletir.

Fotoğrafta en önemli yapı içerik ve anlamdır. Bunları güçlendirme çeşitli tekniklerle yapılmaktadır. Örnek vererek özetlemenin faydalı olacağına inanıyorum.

  1. Fotoğrafçı hayal ederek bir kompozisyon kurgular. Anlam katacak objeleri belirler ve sahnesine yerleştirir. Ya da etkili olacağına inandığı, anlatımı güçlendirecek çekim açısını seçer ve fotoğrafını çeker. Neredeyse her fotoğraf yapılırken gerçekleştirilir.
  2. Işık seçimi. Özellikle yanal ışık objenin hatlarını ortaya çıkarmaktadır. Altın ışık saatleri romantizmi, aşkı ve sevgiyi besler. Ters ışıkta ise dolgu ışığıyla objenin duyguları, daha güçlü gösterilmektedir. X-ray sınıfında olan bizim röntgen dediğimiz ışın kullanılarak çekilen fotoğraflar yani film, gözün gördüğü bilgiyi değiştirerek göremediğimiz derinlikteki organlar ve nesneler hakkında bilgi sunmaktadır.
  3. Kamera seçimi yine fotoğrafta etkiyi farklılaştıran unsurlar arasındadır. Görme frekansımız dışındaki özellikle kızılötesi ışığa hassas algılayıcıya sahip kamera kullanımı bu alanda harikalar yaratmaktadır.
  4. Lensler odak uzunluklarına göre sahnemizdeki objeler üzerinde çok farklı görünümler sunarlar. Geniş açılı lens yakındaki objeleri abartır, uzaktakileri ise küçültür. Uzun odaklı objektif ise odaktaki nesneyi fondan ve kameraya yakın olan objelerden ayırır.
  5. Filtreler pozlama süresini uzatarak, yansımayı artırarak veya ışığın dalga boyunu süzerek gerçekdışı fotoğraflar üretmemize yardımcı olurlar.
  6. Kasıtlı kamera hareketi (ICM) ile belirgin objeyle birlikte fonda bulanıklık oluşturarak masalsı bir anlatı seçebiliriz. İstersek pan yaparak objeyi takip eden pozlama ile konuyu fondan ayırıp hareket dinamizmi yakalayabiliriz.
  7. Fotoğraf işleme programları, uygulamalar ve sayısal filtrelere, normal fotoğraflarda ekleme, çıkarma ve değiştirme yaparak estetik ve anlatı açısından dönüştürebiliriz.
  8. Günün öne çıkan teknolojisi ise Yapay Zekâ’ dır (AI). Bu işlemde,  kullanıcı uygulamaya arzuladığı görselin komutunu verir. Uygulama ise internet kütüphanesindeki tüm fotoğraf ve görselleri tarayarak yeni bir görsel ortaya çıkarır. Komutla ulaşılan görsel, teknik olarak fotoğrafa benzese de, kesinlikle fotoğraf değildir. Çünkü kamera, ışık ve fotoğrafçı olmadan elde edilir. Bana göre bu görsellerin ortak sahipliği kullanıcı ve yazılımdır. Sorunlu fotoğrafı düzelten Yapay Zekâ uygulamaları da vardır.

Çok tartışılan fotoğrafta manipülasyon kelimesinin suçlama ve küçümseme anlamlarıyla kullanılması fotoğrafta gelişmeyi önlemektedir.

Düşünme, kurgulama ve işleme ile fotoğrafın anlamını güçlendirme çalışmalarına hoşgörüyle yaklaşılması, fotoğraf sanatının gelişmesine katkı sağlayacaktır. Daha iyi bir geleceğin bizlerle olması dileğiyle…

Mikdat BESNİ

Nisan 2023

Fotoğraf: Turan SEZER

Gelişmiş Bir Toplum İçin Önce Kadın

Her yıl mart ayı gelip de takvimler ayın 8’ini gösterdiğinde, dünyada ve ülkemizde pek çok etkinlikte kadınların daha çok söz sahibi olmasına yönelik çalışmalar yapılıyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne özel olarak FSK’da “Ayın Fotoğrafı” etkinliğinin konusunu “Kadın” olarak belirledi. Bu vesile ile bir kadın fotoğrafçı olarak, ayın fotoğrafı etkinliğinin değerlendiricisi olmam ve aylık bülten için bugüne özel bir yazı kaleme almam istendi. Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonunun sadece kadın fotoğrafçıların katılımına açık bir fotoğraf sergisi planlaması, fotoğraf camiasının kadına yönelik bir başka etkinliği olarak da dikkat çekiyor.

Kadın, Gülcan ACAR

Senede bir gün de olsa, her yıl 8 Mart günü kadınlar tüm dünyaya seslerini duyurmaya ve sorunlarını anlatmaya çalışıyor. Haklarını aramak üzere bir araya gelen kadınlar, sokakları dolduruyor, yürüyüşler düzenliyor. Toplantılarda, etkinliklerde, televizyon programlarında kadınlar konuk oluyor; kadının aile yaşamı, iş yaşamı ve toplum içindeki rolünün önemi bir kez daha gözler önüne seriliyor. İş yerlerinde karanfiller dağıtılıyor, hediyeler alınıp veriliyor, eğlenceler düzenleniyor, kutlamalar yapılıyor. Ancak bu kutlamalar, arası kapatılamayan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin gölgesinde mutsuzluğa ve umutsuzluğa dönüşüyor. Her ne kadar kadınlar mücadeleden vazgeçmese de kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, cinayet ve sömürü her geçen yıl artan sayıda sürüyor. İster mavi yakalı, ister beyaz yakalı olsun; ister özel sektör çalışanı, ister devlet memuru olsun kadın, erkek çalışana göre daha katmerli bir ayrımcılığa maruz kalıyor. En kötüsü de başına gelen her kötü olayın sorumlusu olarak yine kendisinin gösterildiği acımasız bir eleştirinin de kurbanı oluyor. Şiddet ve taciz hasır altı edilirken, buna çanak tutan cinsiyetçi politikalar siyaset kürsülerinden açık açık seslendiriliyor. Belki de aynı politik etkenlerle kadın; eğitim, sağlık, yargı, akademi gibi alanların alt kademelerinde cinsiyet eşitliğine yakın düzeylerde var olmasına rağmen, karar mekanizmalarında yok denecek kadar az sayıda yer alıyor. Pek çok kişiye ulaşan bu bültenimiz aracılığı ile sormak isterim; sizce sanat alanında durum farklı mı? Çoğu alana göre nispeten daha seçkin bir zevkin sahibi sanat dünyasında, bir kadın ve erkek sanatçı arasında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin izlerini görebilir miyiz? Kadın her şeyden önce bir kadın iken, sanata, yüksek zevklere, ancak kadınlık görevlerinden arta kalan vakitlerinde zaman ayırabiliyorken sizce bu eşitsizliğin doğmaması mümkün mü?

Kadın, Gülcan ACAR

İki yılı aşkın bir süredir dünyaya musallat olan pandemi ile evlere kapandığımız süreç, ekonomide yaşanan sıkıntıların yanı sıra kadının emeği ve bedenine yönelik sömürüyü artıran bir fırsat haline geldi. İstihdamdan ilk önce kadınlar kopartıldı; sosyal yaşamdan, üretimden uzaklaşarak güvensiz ev içlerinde şiddetle baş başa bırakıldı. Böyle bir toplumda, kadın ve sanatın buluşmasının kadınlar için çok önemli bir sığınak olduğunu düşünüyorum.

Kadın, Gülcan ACAR

Son yıllarda yaşanan doğal afetler ve özelikle de pandemi hayatın anlamını sorgulatıp yaşam önceliklerini değiştirdi. Gelişen teknoloji insan hayatına, alışkanlıklarına, yaşama biçimine, kültürüne yönelik köklü değişiklikler yarattı. Bütün bu değişim ve gelişmelerden kadın kendine düşen payı alsa da aile içerisindeki yerini ve toplumdaki nüfuzunu daha güçlü hale getirecek ne toplumsal ne de hukuki desteği bulabiliyor. Unutulmamalıdır ki kadının toplumsal yapının bütün kademelerine ve unsurlarına tam ve eşit olarak katılımı, temel bir insan hakkıdır. Gelişmiş, çağdaş ve refah içinde bir toplum yaratmanın önde gelen koşulu da toplumsal cinsiyet eşitliğidir. Bu nedenle bu meseleyi sadece kadın hakkı olarak değil, toplumun huzur ve refahını etkileyen bir hak ve demokrasi mücadelesi olarak görmek yerinde olacaktır. Bu mücadelede kadının hayatına sanatı daha çok dâhil edecek çalışmalar da yapmalıyız.

FSK’da gerçekleştirilecek ayın fotoğrafı etkinliği vesilesi ile direnen, üreten, inadına yaşam, inadına aşk diyen, ana olan, kardeş olan, yar olan ve aslında insan olan kadının kocaman dünyası, bakalım fotoğraf karelerinde nasıl dile gelecek…

Gülcan Acar

24 Şubat 2022