Önce Kırmızı Başlıklı Kız masalını okudum. Okurken, ormanda ninenin evine doğru yürüdüm. Eve vardığımda, kurdun karnından taşları çıkardım. Taşları karnıma doldurdum. Ellerimle kendimi diktim ve ellerimde kendi kanımla ormanı terk ettim.
Dönüp baktığımda Al Ruhu, ormanda dans ediyordu. Soluduğu dumanlarda karabasanlarım göğe yükseliyordu. Ayaklarım ısındı. Hissettim, bunu hissettim.
Aşı boyası kırmızısı, insanlık tarihi kadar eski bir renk ve simgedir. Heidegger, varlığın bir türü olarak hayatı, çıkmaz sokağa giden ve dönüşü olmayan bir yol olarak tanımlar. Ölüm ise bu yolun sonundaki duvardır. Ölüm ve doğum bağıntısının kırmızı ile simgelenmesi tesadüf değildir. Doğarken kan ile doğarız. Ölürken kan ile…
Kırmızı, kültürden kültüre bambaşka anlam ve kullanımlarla çıktı karşımıza. Neandertal insan, ölülerinin kemiklerini kırmızıya boyayıp gömüyordu. Homo sapienste de benzer davranışlar devam etmiştir. Kemik boyamak yerine bu kez ölünün yüzüne kırmızı kumaş örtmek ya da kırmızı kıyafetle gömmek gibi davranışlar görülmektedir.
Kırmızı renk, 20.yy’a kadar zenginliği ve üst kademede olmayı temsil etti. Orta çağda altın ve gümüşten sonra Avrupa’ya ihracatı en çok yapılan değerli ürün kırmızı boyanın ham maddesidir (kırmız böceği). Soylular, ressamların karşısına kırmızı kıyafetleri ile geçip, poz verdiler. İngiltere’de kraliyetin rengi kırmızıdır.
Vahşi hayvan ve kadın büyülü bir şekilde birbiri ile bağlantılı görülürdü. İlki yaşamın besin kaynağı, ikincisi yaşam veren gücün simgesiydi. Av hayvanı gibi, evlenen kadınların alnına kan sürülürdü. Kırmızı hala toplumumuzda erkek için gücü ve şiddeti, kadın için cinsellik ve bekareti simgeliyor. Maalesef gelin olacak kızların beline kırmızı kuşak sarılması bu simgenin bir yeni nesil aktarımıdır.
Kırmızı, al veya kızıl, parlak gökkuşağının en dışında yer alır. Sarı ve mavi ile birlikte ana renkleri oluşturur. Elektromanyetik tayfın görülebilen renklerinden biri olan gökkuşağındaki kırmızı renk ve gözümüzün açısı 42 derecedir. Kırmızı ışığın dalgaboyu 630-760 nanometre civarındadır ve en düşük frekanslı ve en uzun dalga boyuna sahip renktir. Kırmızının altındaki frekanslara kızılötesi (infrared ya da infraruj) denir. Karşıtı mavi, tamamlayıcısı ise yeşil renktir.
Koyu renkli bir arka plan ile kullanıldığında şiddeti öylesine belirgin hâle gelir ki küçücük bir kırmızı leke bile görüntünün her noktasını etkiler. Doğada yer alan yeşillerin ortasındaki kırmızı bir görsel, kırmızı kıyafetli bir model yahut kırmızı bir şemsiye tamamlayıcı unsur olur.
İnsan psikolojisini en derinden etkileyen renk kırmızıdır, kabul edelim.
Modern dünyada, dünyanın en büyük markaları kırmızıyı logolarında ve reklam afişlerinde kullanırlar.
Sanatın her alanında olduğu gibi fotoğrafta da renk kullanımı ile oldukça etkileyici ve derin mesajlar verilebilir. Fotoğrafçı kompozisyonu oluştururken, renk kullanımını planlıyorsa izleyiciye mutlaka mesajı ulaşacaktır.
Fotoğrafın bulunuşu ve her geçen gün dijital teknoloji ile beslenerek geliştiği modern dünyada daha çarpıcı ve akılda kalıcı imgelerle izleyiciyi etkilemek gerekmektedir. Renkler, eski imgeleri anımsatmak ya da yenilerini yaratmak için bir araçtır. Fotoğrafçının renk kullanımı ile iletişiminin başarısı doğru orantılı olabilir. Fotoğraf, ilk etapta gerçeğin sunumudur. Kırmızı, belleğimizin en gerçek rengidir. İçimizde, damarlarımızda hissederiz.
Fotoğraf bir hikâye anlatıcılığıdır. Duygularımızı görsel imgelerle ifade eder, hayatı fotoğraf üzerinden anlamlandırmaya çalışır ve tecrübe ederiz. Fotoğraf, isterseniz bir sembol dilidir ister sokak fotoğrafı ister kurgu, isterseniz doğa fotoğrafları çekin. Hikâyeyi anlatırken kompozisyon önemlidir. Kompozisyonda da çizgiler, renkler, ışık, odak, ritim olmalı. Ve bunların hepsi doğada sizi bekliyor.
“Kırmızının sınırsız sıcaklığı, sarı gibi sorumsuz bir çekicilik taşımaz. Kararlı ve güçlü bir yoğunlukla içten içe çınlar; kendi kendine parlar ve gücünü boş yere dağıtmaz.” W. Kandinsky
Bu ayın konusu Kırmızı.
Ayça Karaoğlan
Aralık,2021 – Ankara