FOTOĞRAF SANATI KURUMU DERNEĞİ 25. OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRİSİ

Derneğimiz 2024 yılında da Olağan Genel Kurul Toplantısı’nı 14 Ocak 2024 tarihinde yirmi beşinci kez toplanarak başarı ile gerçekleştirmiştir. Genel Kurul Toplantısı’na katılma görevini yerine getiren üyelerimize, yeni seçilen Yönetim Kurulu adına yürekten teşekkür ediyoruz.


Genel Kurul sonucunda, yönetim görevini devralarak FSK Derneği’ni bir adım daha ileri taşımaya gönüllü olan yeni Yönetim Kurulu olarak, şimdiye kadar önceki yönetimlerde yer alan bütün üyelerimize FSK Derneği adına gösterdikleri çabalar ve emekler için teşekkürü bir borç biliyoruz.


Aldığımız sorumluluğun bilincinde olduğumuzu belirtirken yeni dönemde yapacağımız bütün işleri bu sorumluluk bilinci ile en iyi şekilde gerçekleştireceğimize inanıyoruz.


Bu yeni dönemde de; Türk Fotoğrafı’nın gelişmesi için, fotoğraf eğitmenlerimize mevcut atölyelerimizin yanında yeni ve güncel atölye ve seminer içerikleri ile katkı sağlamaya her zaman olduğu gibi devam etmeyi hedefliyoruz.


Fotoğraf projelerinin de ilerlemeye katkısı olduğu inancıyla fotoğraf projelerine ayrıca ağırlık vermeyi planlıyoruz. Üreteceğimiz bütün projelerde üyelerimizin bilfiil yer alarak kendilerini geliştirirken, üretken bir dernek olmamıza katkı sağlamalarını bekliyoruz.


Proje, atölye ve seminerlerimiz dışında gezi, söyleşi, sunum ve diğer etkinliklerimizin de hız kesmeden devamı için yeni yönetim olarak yorulmadan çalışmaya devam edeceğimizi bildirmekten büyük mutluluk duyuyoruz.


Yeni sezonun fotoğraf camiasına hayırlı olmasını dilerken, bugünlere ulaşmamızı sağlayan başta kurucularımız ve tüm üyelerimiz olmak üzere; şimdiye kadar FSK Derneği kurullarında görev almış üyelerimize, eğitmenlerimize, fotoğraf sektörü destekçilerimize, etkinliklerimizde yer alan katılımcılarımıza ve yolu bir şekilde FSK Derneği’nden geçmiş fotoğraf dostlarımıza sonsuz teşekkür ediyoruz ve saygılarımızı sunuyoruz.

Ocak 2024

Seda FELEKOĞLU

FSK Yönetim Kurulu Başkanı

Karşılaştırmalı Fotoğrafçı Okumaları

Jeff Wall ve Antoine D’agata

Jeff Wall

Jeff Wall, 29 Eylül 1946 yılında Kanada, Vancouver’da doğdu.1964-1970 yıllarında lisans ve yüksek lisansını British Columbia Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü’nde tamamladı. Bir medya teorisyeni olarak sosyolojik, felsefi ve estetik metinleri incelediği dersler verdi. Düsseldorf Sanatları Akademisi’nde de çalışan Wall, 1999’da emekli olana kadar British Columbia Üniversitesi’nde profesörlük yaptı. Fotoğrafçılık kariyerinin yanı sıra sanat üzerine teorik metinleri olan bir akademisyendir.

1970’lerin sonlarından beri Wall sinema ve reklamın gösterim yöntemlerinden ve sanat tarihi birikiminden faydalanarak büyük ölçekli fotoğraflar oluşturdu. Resim, fotoğraf ve sinema estetiğini birleştirdi ve belgesele yakın kurmaca fotoğraflar üretti.

Wall’un imzası niteliğini taşıyan ışık kutularıyla sergileme tekniğinin sinema perdesini hatırlatan bir görünümü vardır. Işık kutuları sokak reklamcılığı için kullanılan bir çerçevedir. Bu sayede Wall hem sokağın ruhunu sanatı ile birleştirmiş hem de beyaz perdede izlediğimiz bir film sahnesini andıran görselleriyle sinematografik bir ekti yakalamıştır.

Fotoğraflarında aradığı görsel etkiyi yakalamak için her detayı incelikli bir şekilde tasarlar. Ön hazırlık aşamasında mekanın kurgulanması, kostümlerin belirlenmesi, oyuncuların seçimi, ışık, dekor gibi bir film sahnesi için gerekli hazırlıklara benzer çoğu aşamayı tasarlar ve bir set kurar. Fotoğrafların son hali genellikle samimi ve kendiliğinden gelişmiş bir an gibi görünse de bütün süreç uzun uğraşlar sonucu elde edilmiş ve oldukça zaman alan işlerdir.

Konularının çoğu, sanatçının kendi hayatında tanık olduğu, okuduğu veya duyduğu anlardan gelir. Ancak, bu anları tam olarak kopyalamaktan ziyade, bu sahneleri bir olayın ortasında donmuş anlar olarak görüp tasvir ettiği gibi, görsel ve fiziksel unsurları değiştirerek kendi beğenisini çeken yönleriyle yeniden yaratır. Fotoğraflarıyla Wall, sanatın estetikten uzak, her günkü görsel ve anlatı şeklini ortaya çıkarırken, gündelik görüntüleri fotoğraf alanına katar. (Tuncer,2019, s.20)

Wall fotoğraflarında sokak fotoğrafçılığının anı yakalama ruhunu yansıtır. Fotoğraflarındaki kompozisyonları sanat tarihinin anıtsal tablolarından ilhamla düzenler ve işlerinin arka planında referans aldığı resimlere gönderme yapar.  Birçok fotoğrafı sanat tarihinden uyarlamadır ancak düzenlemeyi kendi hatıralarındaki imgeleri kullanarak yapar. Bu durum uyarlama tabloyu değil Wall’ın imgesini ön plana çıkartmayı sağlar.

Wall gerçekliğin kopyasını ortaya koymak amacıyla sanatsal sahnelerini kurguladığı görsellerini tanımlamak için ‘neredeyse belgesel’ terimini kullanmayı öne sürer. Sanatçının bu alandaki eserleri, sahnelenen fotoğrafın nasıl dönüştüğünü; sanatçıların izleyicilerini etkilemek için nasıl yeni keşifleri sürdürdüklerini bizlere gösterir. (Tuncer,2019, s.70)

Fotoğraf ile hikaye anlatmakta akla gelen ilk isimlerden biri Jeff Wall’dur. Büyük uğraşlar sonucu kurguladığı fotoğrafları bize gündelik hayatın içinden karşılaşabileceğimiz bir kare hissini uyandırır.  Oyuncular genellikle hareket halindeyken fotoğrafa yakalanmışlar gibi görünür, yüzlerindeki mikro mimikler, tavır ve davranışları bize olay hakkında ipuçları verir. Bu sayede izleyici kolaylıkla fotoğrafın gerçekçiliğine ikna olur ve hikayeyi kendi içinde tahmin yürüterek düşünmeye başlar.

Wall, ‘gerçekliği temsil etmek’ yerine gerçekliği tam da kurguyu işin içine katarak ‘yeniden kurmakta’, ‘yeniden inşa etmek’tedir. Gerçekliğin yeniden kurulması sadece kurgusal gerçeklik olarak inşa edilmesiyle olanaklıdır. Gerçekliği ‘ayraç içine alan’ Wall, gerçekliğe ilişkin kendi deneyimini yeniden inşa eder. Her yeniden inşa kuşkusuz ancak kurgusallık ile ilişkili olabilir. Diğer taraftan kurgusallık ile olanaklı her yeni inşa ancak ve ancak gerçekliğin yeniden kurulmasıdır. (Mocan, 2017, s.61)

jeff wall, dead troops talk, 1992
jeff wall, mimic,1982
jeff wall, passerby, 1996
Jeff Wall – A Sudden Gust of Wind (after Hokusai), 1993
Jeff Wall, A View from an Apartment

Antoine D’agata

“Önemli olan bir fotoğrafçının dünyaya nasıl baktığı değil, onunla olan yakın ilişkisidir.”

Antoine d’Agata, 1961’de Marsilya’da doğdu. 1983’te Fransa’dan ayrıldı ve çeşitli ülkelere yolculuk yaptı. 1990 yılında New York da Larry Clark ve Nan Goldin’den dersler aldı ve onların fotoğraf üslubundan etkilendi.

1991-92 yıllarında New York’ta bulunduğu süre içerisinde Magnum’un yazı işleri bölümünde stajyer olarak çalışan d’Agata, ABD’deki deneyimlerine ve eğitimine rağmen 1993’te Fransa’ya döndükten sonra dört yıllık bir eğitim aldı. İlk fotoğraf kitapları De Mala Muerte ve Mala Noche 1998’de yayınlandı ve ertesi yıl Galerie Vu çalışmalarını dağıtmaya başladı. 2001’de Memleketi’ni yayınladı ve genç fotoğrafçılar için Niépce Ödülü’nü kazandı. Düzenli olarak yayın yapmaya devam etti: Eylül ayında Paris’te açılan 1001 Nuits sergisine eşlik eden Vortex ve Insomnia 2003’te çıktı; Stigma 2004 yılında yayınlandı ve Manifeste2005 yılında.

Antoine d’Agat. Tijuana,Meksika. 2000.

D’Agata fotoğraflarında bireysel gerçekliği yakalar. Kendi gerçekliği üzerinden dünyayı anlama ve anlamlandırma çabasını sunar izleyiciye. O fotoğrafladığı dünyanın bir parçasıdır ve bize hayatından parçaları tüm çıplaklığı ile ortaya koyar. Fotoğrafları bilinç dışının bir ürünüdür.

Çekeceğim şeyi önceden belirlemekten kaçınmaya çalışıyorum. En azından elimden geldiğince bilinçsiz davranmaya çalışıyorum. Ve sonunda fotoğraflarımın konusu seks, ölüm gibi varoluşun en temel meselelerinden oluşuyor.” (Öztürk, 2003, s. 35).

Bağımlılık, alkol, uyuşturucu, sex ve fahişlerle dolu fotoğraflarını madde kullanarak, en yüksek zevke ulaştığı ve bilinçsizlik halini yaşadığı anlarda çeker.

Antoine d’Agata, Insomnia, İstanbul 2003

D’Agata’nın fotoğrafları çoğunlukla amorf görüntülerdir; yüksek kontrastlı, odak dışı bulanıklıklar ve şekilsizleşen bedenler; ancak bunun nedeni bilinçli olarak uygulanan bir deformasyon değil; içinde bulunduğu bilinçli olmama halinin yarattığı koşullardır. Teknik unsurları göz ardı ederek; fotografik görünen anları önemsemeden, sadece yaşadığı deneyim anının, başka bir deyişle o anki durumun, onun normal olma durumunun fotoğraf makinesiyle kaydedilmesidir.(Akkaya, 2015, s.333)

Antoine d’Agata, Las Palmas, Kanarya Adaları 2004

D’Agata’nın fotoğrafları klasik belgesele daha yakın duran bir anlatım içerir. Ancak Magnum’da geçirdiği süre boyunca tipik bir fotojurnalist olmak istemediğini fark ederek; kendi yolunu bulmanın önemini keşfeder. Kolay anlaşılabilir semboller aracılığıyla mesaj veren klasik belgesel fotoğrafın aksine; kendi bulunduğu durumu içerden aktaran bir fotoğrafçı olmayı seçen D’Agata, var oluşunun içsel anlamını dışa vuran deneyimlerle, dar bir bakış açısı bile olsa, dünyayı kendi gördüğü şekliyle fotoğraflarına yansıtmayı tercih eder.(Akkaya, 2015, s.329)

Antoine d’Agata, Bangkok, Tayland 2007
Antoine d’Agata, Phnom Penh, Kamboçya 2008

KAYNAKÇA

Akkaya, Şahinde. Mahremiyet, Melankoli ve İktidar Bağlamında Antoine D’Agata. Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Kültürel Çalışmalar Dergisi. 2015, 2(1): 315-337

Tuncer, Selin. Jeff Wall: Sanat Tarihi Referanslı Çağdaş Uyarlamalar. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Teknik Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Mocan, Ahmet Can. (2017). Jeff Wall Fotoğraflarında Gerçekçilik ve Kurgusallık İlişkisi Üzerine Bir İnceleme, Yüksek Lisans Derecesi, Işık Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Öztürk, R.(2003). D’Agata’nın Gece Notları. Geniş Açı Fotoğraf Sanatı Dergisi. Sayı: 27.

S.34-37

Ayşe Beyza TÜRKER

Mart 2022

Gelişmiş Bir Toplum İçin Önce Kadın

Her yıl mart ayı gelip de takvimler ayın 8’ini gösterdiğinde, dünyada ve ülkemizde pek çok etkinlikte kadınların daha çok söz sahibi olmasına yönelik çalışmalar yapılıyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne özel olarak FSK’da “Ayın Fotoğrafı” etkinliğinin konusunu “Kadın” olarak belirledi. Bu vesile ile bir kadın fotoğrafçı olarak, ayın fotoğrafı etkinliğinin değerlendiricisi olmam ve aylık bülten için bugüne özel bir yazı kaleme almam istendi. Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonunun sadece kadın fotoğrafçıların katılımına açık bir fotoğraf sergisi planlaması, fotoğraf camiasının kadına yönelik bir başka etkinliği olarak da dikkat çekiyor.

Kadın, Gülcan ACAR

Senede bir gün de olsa, her yıl 8 Mart günü kadınlar tüm dünyaya seslerini duyurmaya ve sorunlarını anlatmaya çalışıyor. Haklarını aramak üzere bir araya gelen kadınlar, sokakları dolduruyor, yürüyüşler düzenliyor. Toplantılarda, etkinliklerde, televizyon programlarında kadınlar konuk oluyor; kadının aile yaşamı, iş yaşamı ve toplum içindeki rolünün önemi bir kez daha gözler önüne seriliyor. İş yerlerinde karanfiller dağıtılıyor, hediyeler alınıp veriliyor, eğlenceler düzenleniyor, kutlamalar yapılıyor. Ancak bu kutlamalar, arası kapatılamayan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin gölgesinde mutsuzluğa ve umutsuzluğa dönüşüyor. Her ne kadar kadınlar mücadeleden vazgeçmese de kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, cinayet ve sömürü her geçen yıl artan sayıda sürüyor. İster mavi yakalı, ister beyaz yakalı olsun; ister özel sektör çalışanı, ister devlet memuru olsun kadın, erkek çalışana göre daha katmerli bir ayrımcılığa maruz kalıyor. En kötüsü de başına gelen her kötü olayın sorumlusu olarak yine kendisinin gösterildiği acımasız bir eleştirinin de kurbanı oluyor. Şiddet ve taciz hasır altı edilirken, buna çanak tutan cinsiyetçi politikalar siyaset kürsülerinden açık açık seslendiriliyor. Belki de aynı politik etkenlerle kadın; eğitim, sağlık, yargı, akademi gibi alanların alt kademelerinde cinsiyet eşitliğine yakın düzeylerde var olmasına rağmen, karar mekanizmalarında yok denecek kadar az sayıda yer alıyor. Pek çok kişiye ulaşan bu bültenimiz aracılığı ile sormak isterim; sizce sanat alanında durum farklı mı? Çoğu alana göre nispeten daha seçkin bir zevkin sahibi sanat dünyasında, bir kadın ve erkek sanatçı arasında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin izlerini görebilir miyiz? Kadın her şeyden önce bir kadın iken, sanata, yüksek zevklere, ancak kadınlık görevlerinden arta kalan vakitlerinde zaman ayırabiliyorken sizce bu eşitsizliğin doğmaması mümkün mü?

Kadın, Gülcan ACAR

İki yılı aşkın bir süredir dünyaya musallat olan pandemi ile evlere kapandığımız süreç, ekonomide yaşanan sıkıntıların yanı sıra kadının emeği ve bedenine yönelik sömürüyü artıran bir fırsat haline geldi. İstihdamdan ilk önce kadınlar kopartıldı; sosyal yaşamdan, üretimden uzaklaşarak güvensiz ev içlerinde şiddetle baş başa bırakıldı. Böyle bir toplumda, kadın ve sanatın buluşmasının kadınlar için çok önemli bir sığınak olduğunu düşünüyorum.

Kadın, Gülcan ACAR

Son yıllarda yaşanan doğal afetler ve özelikle de pandemi hayatın anlamını sorgulatıp yaşam önceliklerini değiştirdi. Gelişen teknoloji insan hayatına, alışkanlıklarına, yaşama biçimine, kültürüne yönelik köklü değişiklikler yarattı. Bütün bu değişim ve gelişmelerden kadın kendine düşen payı alsa da aile içerisindeki yerini ve toplumdaki nüfuzunu daha güçlü hale getirecek ne toplumsal ne de hukuki desteği bulabiliyor. Unutulmamalıdır ki kadının toplumsal yapının bütün kademelerine ve unsurlarına tam ve eşit olarak katılımı, temel bir insan hakkıdır. Gelişmiş, çağdaş ve refah içinde bir toplum yaratmanın önde gelen koşulu da toplumsal cinsiyet eşitliğidir. Bu nedenle bu meseleyi sadece kadın hakkı olarak değil, toplumun huzur ve refahını etkileyen bir hak ve demokrasi mücadelesi olarak görmek yerinde olacaktır. Bu mücadelede kadının hayatına sanatı daha çok dâhil edecek çalışmalar da yapmalıyız.

FSK’da gerçekleştirilecek ayın fotoğrafı etkinliği vesilesi ile direnen, üreten, inadına yaşam, inadına aşk diyen, ana olan, kardeş olan, yar olan ve aslında insan olan kadının kocaman dünyası, bakalım fotoğraf karelerinde nasıl dile gelecek…

Gülcan Acar

24 Şubat 2022