ANKARA KÜLTÜR ROTALARI-BİR BİLENLE GEZİYORUZ: HAMAMÖNÜ

FSK’ nın artık gelenekselleşen gezileri Ankara Kültür Rotaları Bir Bilenle Geziyoruz kapsamında bu ay Hamam önü, Hamam arkası, Hacet Tepesi rotasını Dr Ali Vedat OYGÜR hocamızın rehberliğinde aşağıdaki haritada yer alan güzergahlar üzerinden giderek keyifli bir şekilde tamamladık.

Geziye Hacettepe Onkoloji Hastanesi önünde buluşarak başladık. Buluşma noktamızda kafamızı kaldırıp karşıya baktığımızda bayrak direği bulunan bir tepe görünür. Bu tepenin adı Hacet Tepedir. Hacet dilek, ihtiyaç demektir. Ankaralı, Tanrı’ ya dileğini iki yolla iletirmiş bir zamanlar: Birincisi kağıda yazıp Akköprü’ nün ayağından Çubuk suyuna bırakırmış. Diğeri de Hacet Tepesine çıkıp rüzgara üflermiş. 1970’li yılların başına kadar tepe park olarak kullanılmış. Parkta bulunan havuzun içinde meşhur su perileri heykeli bulunuyormuş. Superileri heykeli 30’ lu yıllara kadar Kızılay’ da imiş. Hacettepe üniversitesi yapılırken Tandoğan’a taşınıyor. Günümüzde ise Cermodern’in bahçesinde bulunmaktadır.

Hamamönüne doğru ilerlediğimizde, ilk ziyaret ettiğimiz eser Mimarzade (Sarıkadı) Camii oldu.

Aslında bu yapılara camii yerine mescit demek daha doğru olacaktır. Erken Osmanlı döneminde camilerin minaresi yoktur. Gerileme döneminde, 1600’ den itibaren Osmanlı Ordu’nun ana gelir kaynağı olan Tımarsistemini bırakıp, İltizam sistemine geçiyor. Ali Vedat OYGÜR hocamız o dönemi blog yazılarında şu şekilde özetliyor:

“xvııı inci yüzyılın başından itibaren Osmanlı’da sancak beyliği artık “arpalık” (iltizam) olarak verilmektedir (çadırcı, 2000). Beyliği alan kişi de Sancak’tan toplanacak vergi gelirlerinin karşılığı olarak peşin para ile yerine mütesellim tayin etmektedir. Mimar zade ailesi, bu düzen içinde, yolsuzluk yaptıkları için görevden alınan müderris zadelerin ardından Ankara’ya ayan ve mütesellim olan ikinci önemli ailedir. Mimar zade Mehmed şakir efendi, 1769-1774 arasında ayanlık yapmış fakat haksız yere fazla vergi toplaması ve yolsuzluk nedeniyle şikâyet edilince paraları vermemek için oluşturduğu birkaç yüz kişilik çeteyle Niğde’ye kaçmıştır. Sarayla arasına aracılar koyarak kendisini affettirmiş ve 1777 yılında Ankara’ya dönerek ayanlığa devam etmiştir. Ölünce, yerine oğulları ayanlık sistemini sürdürmüş ve yolsuzluklarla baş edilemeyince mimar zade Mehmed emin efendi, 1807’de Kastamonu’ya sürgün edilmiştir.”

Camiinin bahçesinde Osmanlı mezarları da yer almaktadır. Bu mezarlar camiiyi yaptırmış olan Mimar Zade’nin ailesine aittir.

Bir sonraki ziyaretimiz Karacabey Külliyesine oldu.

Karacabey Külliyesi

KARACABEY CAMİİ VE TÜRBESİ:

Karacabey Camiini Anadolu beyler beyi Karaca Celalettin bey yaptırıyor. Ten rengi biraz koyu olduğu için kara lakabıyla anılıyor. Osmanlının kurucusunun adı da belgelerde Kara Osman diye geçermiş. Burası bir yapı komleksi. Osmanlının erken döneminde yapı komleksine imaret denilirdi. Bu nedenle İmaret camii de denir. Karacabey ailesi Ankara’nın önde gelen ailelerindendir. Kompleksin içerisinde İki tane medrese, mutfak depolar ve çeşme bulunmaktadır. Bu camii Osmanlı erken döneminin tipik bir örneğidir. Cami kapısının ikitarafında misafir odaları vardır. Gündüzleri din eğitimi verilirken geceleri de Ankara’ ya gelen misafirler konaklamaktadır. Taç kapısı vardır. Ahşap giriş kapıları orijinaldir. Kurtuluş Savaşı yıllarında, camii askeri kışla olarak da kullanılmıştır.

Celalettin Karacabey 1444 Varna savaşında şehit olunca eniştesi 2. Murat tarafından buradaki türbeye defnedilmiştir.

TACETTİN SULTAN CAMİİ:

Celveti Tarikatı Hacıbayram’ın kurduğu Bayramiliğin bir koludur. Celvet yerini yurdunu terk eden demektir. Tacettin Ankara’ da Akmedrese’ de müderristir. Aynı zamanda Osmanlı’da özel kalemde çalışmaktadır. O da Celveti tarikatına girerek buradaki dergahı kurmuştur. Şeyh Tacettin vefat ettikten sonra oğlu bu cami ve türbeyi yaptırmıştır. Dergah binası şu anda Mehmet Akif Ersoy Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Müzenin önündeki geniş alanın adı Hamit tarlası olup, burası aslında toplu olarak etkinliklerin yapıldığı bayram yeridir.

HACI MUSA CAMİİ:

Hacı Musa Camii’ nin minaresi, mihrabı ve ana kapısı özgündür. Yakınındaki çeşme ise Ankara’ nın en eski sokak çeşmesi olarak bilinmektedir.

BEYNAMLIZADE KONAĞI:

Hacı Mustafa Efendi Ankara’da bir müderristir. Aynı zamanda son Osmanlı Mebusan Meclisinde de Ankara mebusudur. Börekçizade Rıfat Efendi ile Milli Mücadelede birlikte çalışmışlardır. 5 Ekim 1919 günü, bugün Etnoğrafya müzesinin olduğu Namazgah Tepede Ankara halkı toplanarak Cuma namazı kılarlar. HutbeyiBeynamlı Mustafa Efendi okur ve Ankara halkını savaşa çağırır. Bunun üzerine Ankara milli alayı kurulur. Sancaktarı Börekçizade Rıfat Efendi olur. Komutan da Beynamlı Mustafa Efendi olur. Atatürk geldiğinde de ona katılırlar.

KARACABEY HAMAMI:

Karacabey hamamı kadın ve erkek bölümleriyle çifte hamamdır. Hamamönü, adını bu hamamdan almıştır.

Ankara valisi, Abidin Paşa 1890’ da borularla Ankara’ ya su getirmiştir. Su 3 ayrı hattan gelir. Elmadağ suyu kale tarafına getirilir, Kayaş’ta Roma galerisinin yanındaki Hanımpınarı suyu ve Cebecinin arkasındaki sırttan gelen Öksüzce suyu. Bu şekilde hamamlara, çeşmelere su eriştirilmiştir.

ST. PETERSBURG MEYDANI:

Ve merak ettiğimiz St. Petersburg meydanına geliyoruz. Rus elçiliği 1927’ de bulvardaki bina yapılana kadar Petersburg meydanındaki binada yer almıştır. Meydanın ismi buradan gelmektedir.

HACI İVAZ CAMİİ:

Hacı İvaz mimardır. Bursa’daki Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’yi de inşa eden kişidir. Caminin aslında minaresiyoktur. Sonradan eklenmiştir.

Gezi rotamızda ilerlediğimiz Ulucanlar Caddesi Selçuklu ile Osmanlı’ nın sınırıdır diyebiliriz.

Ağaçayakzade (Ağaçoğlu) Camii’ nin minaresi de sonradan eklenmiştir.

CENABİ AHMET PAŞA CAMİİ:

Bu gezimizin belki de en görkemli mimarisi Cenabi Ahmet Camiidir. Mimar Sinan’ın Ankara’da tek eseri olan Cenabi Ahmet Paşa Camii, Ulucanlar Semti’nde yer almaktadır. Tezkiret-ül Ebniye (Yapılar Tezkeresi, Mimar Sinan’ın Otobiyografyası Yazarı Şair Nakkaş Sai Mustafa Çelebi) ve Tuhfetü’l Mimarin adlı eserlerde bu caminin Mimar Sinan tarafından inşa edildiği belirtilmektedir. Camii 1565 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın veziri ve Anadolu Beylerbeyi Cenabi Ahmet Paşa’nın ölümünden sonra yaptırılmıştır.

Fotoğraf: Cenabi Ahmet Paşa Camii

Tezkiret-ül Ebniye Ali Vedat hocamızın arşivinde dijital ortamda PDF olarak mevcuttur. Bu kitap Mimar Sinan’ın 366 tane eserini anlatan yapılar kitabıdır. Camiyi Mimar Sinan’ın yetiştirdiği mimarlar yapsa da kendisi kontrol için Ankara’ ya gelmiştir. Hacıbayram’ın kapısında 1574 yazar. Bu tarihte Mimar Sinan Hacıbayram’ın kapısına ekleme yapmıştır. Cami kontrollerini de bu tarihte yaptığı düşünülmektedir.

 YÖRÜK DEDE TÜRBESİ:

Dönüş yolumuzda son olarak Ankara’daki tek kümbet tipi türbe olan Yörük Dede Türbesini ve Öksüzce çeşmesini görüyoruz. Daha önce bahsettiğimiz Öksüzce suyunun sonlandığı, depolandığı çeşmedir. Su buradan halka ulaştırılmaktadır. Yörük Dede adını halk tarafından geceleri gezdiğine inanıldığı için almıştır.

Oldukça yoğun bir programla tamamladığımız bu gezi sonrasında daha detaylı okuyup bir kez daha gezmek gerektiğini düşünüyorum. Bir dahaki gezimizde görüşmek dileğiyle güneşli bir sonbahar gününden keyifli anılar biriktirerek ayrılıyoruz.

Cengiz PAMUK

22 Ekim 2023

ANKARA KÜLTÜR ROTALARI-BİR BİLENLE GEZİYORUZ: ANKARA KALESİ

Haziran Ayı Bir Bilenle Geziyoruz etkinliğimizin üçüncüsünde Dr. Ali Vedat Oygür eşliğinde Kaleyi ve civarını gezdik. Hocamız; Ankara’nın tarihinin çok eski olduğunu, kazılarda cilalı taş devrinden bir taş balta bulunduğunu, aynı baltadan Roma tiyatrosunun kazılarında da bulunduğunu ve her iki adreste de küçük idol denilen dinsel heykeller bulunduğunu bize aktararak gezimizi başlattı.

Kazılarda Hitit dönemine ait bulunan aletler, tam o zamanlar da kale olarak da tabir edilebilecek bir askeri birliğin bu noktada olduğunun göstergesidir.

Hititlerden sonra Frig yerleşimi izleri görülmektedir. Tarihi kayıtlarda Ankara Kentinin kurucusu Kral Midas olarak geçmektedir.

Hitit ve Friglerin kaleleri zemin taş üzeri kerpiç olduğu için coğrafi şartlara dayanamayıp yok olmuşlardır.

Bölgeye Friglerden sonra Galatlar yerleşmiştir. Ünlü tarihçi Strabon Galatların Ankara kalesini kitabında detaylı bir şekilde anlatmıştır. Bir diğer ünlü tarihçi Heredot M.Ö. 480’ de Ankara Kalesi ile ilgili şu bilgiyi verir; “Batıdan Doğuya giden bir kişi Kızılırmak nehrini ve bölgeyi kontrol altında tutan dik Ankara Kalesinin önünden geçmek zorundadır, tabii ki Kaleden izin çıkarsa.”

Kalenin jeopolitik, askeri önemini Bizans tarihçileri de şu cümle ile vurgular; “Bizans’ın İstanbul’u kaybetmesinin nedeni Ankara’yı kaybetmesidir.”

Galatlardan sonra Roma dönemi başlar. Roma zayıflayınca güvenlik için yapılan meşhur M.S. 3 ncü yüzyıl surlarının küçük bir parçasını Ulus Rüzgarlı Sokak’ta görebiliriz.

Fotoğraf: Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU Kale Surlarından Bir Detay

Gezi için ekibin toplanarak geziye başladığımız nokta Genç Kapı olarak bilinir. Ancak ekipçe o kapıdan yukarı çıkmayı tercih etmeyerek, kalenin etrafını dolanma kararı aldık. Bu kapı, adından da anlaşılacağı üzere genç, çok güçlü askerlerin kullandığı bir kapı olarak anılır. Kale surlarının etrafından dolaşarak çıkarken, surlarda tadilat için Pagan-Roma döneminden taş-mermer parçalarının surlara eklendiğini gördük. Surların içerisinde tadilatta kullanılan sütun tamburları, heykel kaideleri, heykeller, lahit kapakları, desenli taş kaideler, tiyatro maskları, hatta roma su kanalların olduğu taş bloklar bile vardı. Hocamız, Kale sürekli taaruz altında olduğu için çarçabuk ne buldularsa etraftan, dönemin tapınaklarından, yapılarından bulunan taşların sürekli kalenin yıkılan duvarlarının tadilatında kullanıldığını belirtti. Surlarda kullanılan heykel, yazı vs. malzemenin özellikle tepetaklak yerleştirilmesinin anlamı; o kültürü, dini yendik manasına gelmesinden dolayıdır.

Kalenin eski Batı kapısı güvenlik sebebiyle örülmüş olup, Osmanlı Kayıtlarında ismi “Ala Kapı” olarak geçmektedir.

Fotoğraf: Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU / Ala Kapısı

Herkes tarafından en çok bilinen ve en tepede yer alan ana giriş kapısının önünde, surlarda yer alan çatlakları belki de ilk defa fark ettik ve bu görüntü geziye katılan tüm katılımcıları bir hayli üzdü. Sultan Abdülhamit’in ülkedeki büyük şehirlerin hepsine saat yaptırma zincirinde Ankara Kalesinin girişine de bu saati yaptırmış olduğu bilgisine de burada vakıf olduk. 

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Kalenin iki giriş kapısının var olduğundan bahseder ve kendi abartılı anlatımı ile, “Kalenin bir demir kapısı var demirleri benim bacak pazularım gibi” cümlesini kullanır.

Ankara Kalesi surları, askerlerin ok attığı yerleri, geniş Ankara manzarası ve tarih kokusu ile, dışarıdan çok güzel olduğu gibi içerisinde de gezmek bir o kadar keyiflidir.

Gezimiz sırasında; Kalenin altında bulunan ve her zaman kaleye çıkarken yanından geçtiğimiz gösterişli taş binanın aslında Ankara’ nın ilk bankası Banka Osmani binası olduğunu, daha sonrasında binanın Fransız elçiliği tarafından kullanıldığını öğrendik. Bütün katılımcılar bu bilgiden sonra şaşkınlık ile; burada düzenlenen dillere destan kitaplara konu olan baloların, özel günlerin Cumhuriyetin o şık, zarif bakımlı kadınlarını, takım elbiseli beyefendilerini arabalarından veya faytonlarından inip içeri girerken hayal edip, her zaman gördüğümüz bu binaya farklı bir göz ile bakıp kaldı bir süre.

ANKARA HANLAR BÖLGESİ

Kurşunlu Han, Fatih’in sadrazamı Rum Mehmet Paşa’nın yaptırdığı handır. Tapu kayıtlarına göre Ankara’nın ilk hanı, Kurşunlu Han imiş. Günümüzde Anadolu Medeniyetleri Müzesi olan binadır.

Safran Han ve Çengel Han Rahmi Koç tarafından satın alınıp restore edilip müzeye dönüştürülmüş hanlardır.

Çukurhan milli mücadele zamanında ordumuza karargah olma görevini yerine getiren handır. 1925’e kadar cezaevi olarak kullanılır. Günümüzde, Divan Otel olarak hizmet vermektedir. 

Pilavoğlu Han yine kale bölgesinde yer alan ve acilen restorasyon görmesi gereken çok değerli bir yapıdır.

TARİHİ CAMİLERİMİZ

AHİ ELVAN CAMİİ

Camiyi Ahi Şerafettin’in kardeşi, Ahi Elvan yaptırmıştır. Duvarlarının alt kısmı taş, üst kısmı kerpiç, iç yapısı ahşap sade bir camidir. Selçuklu ahşap direkli camilerinden olup, ahşap sütunların üzerine yöredeki Bizans ve Roma yapılarından toplanan, Dor ve Korint üslubunda, sütun başlıkları yerleştirilmiştir. Orjinalliğinden ödün vermemiş çok kıymetli bir yapıdır. Caminin ceviz minberi diğer Arslanhane Cami ve Sultan Alaattin Cami minberleri gibi işçilikli ve orijinalliğini günümüze kadar korumuştur. Mihrap alçı bezeme işçiliğidir.

HACI ARAP CAMİİ

Hacı Arap Ahi Elvan’ın katibidir. Ahi Elvan, camisinden artan malzemeleri katibine verir ve o da kendi adına bu camiyi yaptırır. Kare planlı zemini taş duvarı kerpiç ve ahşap direkli sade bir camidir. Caminin minaresi yoktur. Yol çalışması sebebiyle cami küçültülmüş ve bir sıra ahşap sütununu kaybetmiştir.

AHİ ŞERAFETTİN CAMİİ (ARSLANHANE CAMİİ)

Ahilerin Ankara’ya geldiğinde iki ahi kardeş Hüsamettin ve Hasanettin’ in birlikte yaptırdığı bir camidir. Moğolların Anadolu’yu istila ettiği dönemde, Ahi Şerafettin Moğollara vergisini öder ve karşılığında Moğolların Ankara’ ya girip zarar vermesini harika bir politik anlaşma ile önler.

Cami adını hemen yanındaki zaviyesinin duvarında devşirme kullanılmış olan aslan heykellerinden almaktadır, caminin Sultan kapısının önündeki aslanlar da Etnografya Müzesine götürülmüştür.

Selçukluların o dönemde bayram namazlarının ve Cuma namazlarının kılındığı Ulu yani ana camisidir. Caminin 3 kapısı vardır. Kuzeydeki kapısı Taç Kapı ya da Sultan Kapı diye adlandırılmıştır. Selçuklunun ahşap direkli cami geleneğiyle yapılmış ve ahşap direklerin tepesinde de Roma korint başlıkları kondurulmuştur.

Caminin mihrabında çini ve alçı birlikte kullanılmıştır. Selçuklunun renkleri olan patlıcan moru, firuze mavisi, siyah çiniler bitkisel bezemeler, ayetler göz alıcı  bir hat sanatı ile kuşatır.

Mihrabın yukarısındaki ejderha motifi Türkler’in Orta Asya’dan getirdiği bir kültür olup nefsi temsil etmektedir.

Minber ceviz ağacından yapılmış, sekiz kollu Selçuklu yıldızlarıyla, bitkisel desenlerle dolu göz alıcı bir kündekari şaheseridir. Minberde ne bir çivi ne başka bir alet hepsi puzzle gibi tek tek geçme tekniğiyle yapılmış olup, lügattaki emek-sabır kelimesinin karşılığı gibidir.

Caminin bir çok yerinde, özellikle minarenin alt gövdesinde bolca devşirme malzeme kullanılmıştır. Minare duvarında Roma Tiyatrosundan desenli balkon korkuluğu, lahit kapağı, heykel kaidesi ve en hoş detay da camin dışındaki musalla taşı büyük ihtimalle Pagan döneminden bir tapınaktan alınma büyük bir taş parçası olmasıdır.

Aralarında Arslanhane Camiinin de yer aldığı, Anadoluda buna benzer yapıda ahşap sütunlu camilerin 5 tanesinin UNESCO Dünya Mirası Listesine geçtiğimiz günlerde alınmış olması hepimizi gururlandırdı.

SULTAN ALAADDİN CAMİİ

Selçuklular bölgeyi fethettiklerinde Muhittin Mesut tarafından yaptırılan Ankara’nın ilk camiidir. Sultan Kalenin içine kendisine bir saray yaptırıp, camiden saraya bir tünel ile gidiş gelişini sağlıyordu… Caminin içindeki Tünel kapısına giriş yasak olsa da en azından açılıp görülebiliyor. Cami kilise üzerine yapıldığı için arkada kilise duvarları görülmektedir.

Fotoğraf: Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU Sultan Alaaddin Camii Tünel Kapısı

Kesme ve yığma taştan yapılmış bir caminin kapısı, pencereleri orijinal ve hepsinden de güzeli üzerinde kitabesiyle bilgisi verilen ve camiden de 1 yıl önce yapılan muhteşem bir ceviz ağacı minberi vardır. Caminin tavanında Selçuklu yıldızlarından oluşan kündekari bir tavan göbeği yer almakta olup, kalem işi boyama rengarenk bir şaheserdir. Yıldızlar çiçek motifleri, ortada güneş, kenarlarında 12 gezegenin işlendiği minberin muhteşem taç kapısının üstünde camiyle ilgili çok geniş tarihi bilgiyi içeren kitabesi vardır.

Caminin mihrabı alçıdan yapılmıştır, orijinal ahşap mihrabı Etnografya müzesinde korumada altındadır.

Caminin ilk mihrabı restorasyon sırasında bulunmuştur ve dışarıda bahçede görülebilmektedir. Caminin önünde son cemaat yeri denilen kısımda çok kalın sanat eseri granit sütunlar yer almaktadır. Bu sütunların Zeus tapınağından gelmiş olabileceği düşünülmektedir. Caminin bahçesi de antik dönem ve Roma döneminden mermer sütun başlıkları, heykel kaideleri,  mezar taşı başları, hat sanatıyla süslenmiş islami mezar taşları ile bir açık hava müzesi gibidir.

Selma ÜNAL

Haziran 2023 Ankara

BİR SEZONA DAHA BAŞLARKEN …

Yeni bir sezona daha “Merhaba!” derken bu sene Cumhuriyetimizin ve Ankara’mızın başkent oluşunun 100. Yılına denk gelmesi nedeni ile çok özel ve anlamlı bir sezon geçireceğimizi de belirterek giriş yapmak istedik. 2023-2024 Kültür ve Sanat Etkinlikleri sezonu Ekim ayında 13 Ekim 2023 ve 29 Ekim 2023 gibi 100 yıllık dönüm noktalarını da kapsadığından çok özel bir sezon olacak gibi görünüyor.

Biz bu sezona Ankara’ nın üç önemli Fotoğraf Derneğinin AFSAD, ENFOD ve FSK üyelerinin “Ankara İçin Elele” isimli, Ankara fotoğraflarından oluşan özel bir sergisi ile Merhaba diyoruz. Bu serginin özelliği; rakip gibi görünen bu üç Derneğin belki de tarihlerinde ilk kez olarak, sadece Ankara için, başkent oluşunun 100. Yılında bir araya geliyor olması ve Ankaralı pek çok fotoğrafçıyı kapsayarak geniş içerikli bir sinerji yaratıyor olmasıdır diyebiliriz.

Geçtiğimiz sezon; ülkemiz yangın, sel, deprem gibi sonuçları çok sarsıcı olan pek çok felaketi yaşadı. Bu felaketler toplumsal birçok yaraya, hepimizin psikolojisinde derin izlere neden oldu. Bizim gibi sanatla uğraşan Sivil Toplum Kuruluşları bu zor günlerde de etkinliklerine devam ederek belki de toplumun yaralarını sarmasına sanat ile katkı sağladı. Bu sezon daha güzel toplumsal olaylar yaşanmasını dileyerek; toplumda kalıcı ve sürdürülebilir iyileşme için fotoğrafın ve sanatın terapötik ve terapik yönlerden iyileştirici gücünü kullanmaya devam ederek, etkinliklerimize elimizden geldiğince devam edeceğimizin sözünü verebiliriz.

Güzel toplumsal olayları yaşayacağımızın belirtisi olarak aslında geçtiğimiz günlerde çok güzel olaylar da yaşadık. Önce milletçe Kadın Voleybol Milli Takımımızın başarıları ile gururlandık. Sonrasında özellikle Ankara’ mız için UNESCO’ dan güzel haberler aldık. Ankara’ nın Polatlı ilçesi sınırları içerisinde yer alan Gordion’ un ve aralarında Ankara Kalesinde bulunan Ahi Şerefeddin (Arslanhane) Camii’ nin de yer aldığı 5 adet Anadolu’ nun Orta Çağ Dönemi Ahşap Hipostil Camisinin UNESCO Dünya Mirası Listesine girdiğini öğrendik ve mutlu olduk. (Listede yer alan diğer 4 Cami: Afyonkarahisar Ulu Camii, Sivrihisar Ulu Camii, Kastamonu Mahmut Bey Camii, Beyşehir Eşrefoğlu Camii)

Biz de Fotoğraf Derneği olarak bundan önceki yıllarda olduğu gibi sosyal sorumluluk bilinci ile Dünya Mirası Listesine giren bu eserlerimizi görüntülemeye ve belgelemeye devam edeceğiz elbette. Ülkemiz ve milletimiz için faydalı olabilecek her türlü projeye de destek olmayı sürdüreceğiz.

Gordion-Polatlı

Gordion-Polatlı

Ahi-Şerefeddin (Arslanhane) Camii – Ankara Kalesi

Bütün üyelerimize ve fotoğraf camiasına güzel ve keyifli bir sezon geçirmesini dilerken, ancak sizlerin desteği ile güzel işler yapabileceğimizi ve çalışmalara katılımlarınızı her zaman beklediğimizi bir kez daha belirtmek istiyoruz.

“Fotoğrafta Bir Adım Daha İleri” mantığının ışığında, “FSK Her Yerde” sloganı ile yeni sezonda da yolumuza devam edeceğimizi belirterek 2023-2024 sezonunun hepimiz için hayırlı olmasını diliyoruz.

01.10.2023

Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU

FSK Yönetim Kurulu Başkanı