MERHAMETİ FOTOĞRAFLAMAK

Merhamet kelimesi dilimize Arapça’ dan geçmiş bir kelime olup; köken olarak üzüntü, şefkat, acıma duygusunu ve bu duygunun etkisi ile yapılan iyilik, lütuf, yardım etmeyi barındırır. Türk Dil Kurumuna göre ise; “Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma” olarak tanımlanır. Ancak bu acıma duygusu, üstten ve kibirli bir acıma ile karıştırılmamalıdır. Sadece acımak merhametli olmak için yeterli değildir diye düşünüyorum, merhamet beraberinde güzel bir eylemi getirirse merhamet olur. Kimsenin acınacak duruma düşmemesi için yapılan her eylem, her çaba merhameti içerir. Merhamet sadece insanın insana duyduğu bir his değildir. İnsanın çevresine ve diğer canlılara ayrıca bir canlının başka bir canlıya karşı da hissedebileceği bir duygudur. Kısacası merhamet kalpleri ısıtan yoğun bir sevgi ve iyilik içerir.

Yukarıda biraz anlatmaya çalıştığım bir duygunun insana en çok yakışan ve insanı erdemli insan mertebesine yaklaştıran bu duygunun fotoğrafı çekilebilir mi, biraz da buna bakalım. Fotoğraf sanatsal bir anlatım biçimi olduğuna göre; fotoğrafı çeken sanatçının hissettiği merhamet duygusunu da çektiği fotoğraflarda görebiliriz o halde.

Merhametin fotoğraflanmasını iki farklı anlatım biçimi ile ele alabiliriz diye düşünüyorum; ilki gördüğümüz merhamet içeren bir olayın bizde de uyandırdığı merhamet duygusu ile fotoğraflanması yani doğrudan merhametin fotoğrafı. Diğer bir anlatım biçimi de fotoğrafçının kendi içindeki merhamet duygusunu kurgulayarak kurgusal ve kavramsal bir teknik ile izleyenlere aktarabilmesi. İlk anlatım yöntemi için pek çok örnek vermek mümkündür; merhamet yoğun bir iyilik ve sevgi içerdiğinden zor zamanlarda daha çok karşılaşırız merhamet ile özellikle savaşlarda, doğal afetlerde hatta doğada hayvanlar aleminde veya bir annenin yavrusuna bakışında.

Fotoğraf: Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU

Öldürmek ve acımasızlığın çok yoğun yaşandığı savaşlarda çok güzel örnekleri vardır. Kendi tarihimizden örnek verecek olursak; Çanakkale Deniz Müzesinin envanterinde kayıtlı olan ve yanlarında bir ceylan yavrusu ile belki de şehit olmadan önce çektirdikleri son fotoğraf olan, 1915 yılında İzmir’ den Gelibolu’ ya sevk edilen ilk birliklerin bu fotoğrafı çok derin bir merhamet duygusu içerir çünkü savaşta erzak sıkıntısı çektikleri için avlanarak karınlarını doyuran askerlerin bu yavruyu avlamak yerine onu ölümden kurtararak birlikte fotoğraf karesine alabiliyor olmalarının fotoğrafıdır bu.

Çanakkale Deniz Müzesi Env. No: 1154

Çok kanlı bir savaş olan 2. Dünya Savasından ve Kore Savaşlarından da birkaç örnek verebiliriz içimizi ısıtan ve merhamet hissettiren fotoğraflara:

İkinci Dünya Savaşında Ukrayna’ lı bir kadının elinden su içen Sovyet askerinin fotoğrafı

Kore Savaşı’nda annesi havan topu yüzünden öldükten sonra Çavuş Frank Praytor yavru kediyi beslerken çok sıcak bir merhamet akıyor bize de

 II. Dünya Savaşı sırasında askerler yaralanmış bir köpeği tedavi ederken çekilen bu fotoğraf merhamet değil de nedir?

Kore Savaşı’nda (1951) Pvt. Dick L. Powell yemeğini köpekle paylaşırken bizim de içimiz ısınıyor fotoğrafa baktığımızda

Bazen de bir sokak hayvanının başını okşarken gözünün bebeğinde görürsün merhametin yansımasını ya da sokak hayvanları için bırakılan bir kap su veya bir parça mama ile, hiçbir canlı acınacak duruma düşmesin diye harcanan çabadadır merhamet. Ya da yeni doğan bir bebeğin annesinin eline sımsıkı sarılmasında ve de annesinin yavrusuna şefkat dolu bakışlarında görürsün merhameti. Kimi zamanlarda da bir annenin hiç kımıldamadan yavrularını doyururken gördüğün karede hissedersin merhameti.

Fotoğraflar: Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU

Diğer bir anlatım biçimi olan fotoğrafçının içindeki duyguyu kurgulayarak aktarması, kendi içindeki merhamet duygusunu ürettiği eseri izleyenlerde de uyandırabiliyor olması çok daha zordur diye düşünüyorum.

Fotoğraf: Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU

Bir fotoğrafın başarılı olması için bakılan herkes tarafından kabul gören bir takım kriterler vardır bunlar; fotoğrafın teknik olarak başarılı olması, kompozisyon kurallarına uygun olması, anlatılmaya çalışılan konunun başarılı bir şekilde aktarılabilmesi, fotoğrafçının konuya yaklaşım şekli ve en önemlisi de fotoğrafçının fotoğrafı çekerken hissettiği duyguyu fotoğrafı izleyende de uyandırabiliyor olması. Merhamet somut bir konu değil, bir hissin içerik olarak aktarımı olduğu için; bu ayki değerlendirmede duygunun ne kadar etkili aktarıldığını arayacağız aslında diğer teknik, kompozisyon gibi hususlar çok ciddi sorunlar olmadığı sürece ikinci planda kalacaktır diye düşünüyorum.

Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU

Ocak 2024

KAYNAKLAR:

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/canakkale-savasindan-bir-merhamet-hikayesi-590139h.htm (Yaşar GÜRSOY)

https://www.cnnturk.com/yasam/savasta-da-merhamet-vardir?page=18

https://www.feniksdergi.org/merhamet/  (Oya UYSAL)

https://www.ifsakblog.org/fotografca-anlatim/ (Cenk GENÇDİŞ)

GÖKYÜZÜ FOTOĞRAFÇILIĞI

“Fotoğraf bir sırrın sırrıdır. O sana ne kadar çok şey anlatırsa o kadar az bilirsin.” demiş Amerikalı fotoğraf sanatçısı Diane Arbus. Ben bu görüşü “gökyüzü fotoğrafçılığına” çok yakıştırıyorum çünkü gökyüzü denince insanın aklına güneşin doğuşu, batışı ya da gece gerçekleşen atmosferik olaylar gibi büyülü anlar geliyor. Hatta kimi anlar öylesine etkileyici ki nutkumuz tutuluyor. Öyleyse ben de usta fotoğrafçı Edward Weston’un sorduğu soruyu sizlere yöneltmek istiyorum: “Kamera, gözden daha fazlasını görüyor. Öyleyse neden ondan faydalanmıyorsunuz?”

Doğa ve gökyüzü oluşumlarını bir araya getiren gökyüzü fotoğrafçılığında gün doğumu ile batımında renklenen gökyüzü, bulut akışları, ay ve yıldızlar konu edilir. Ancak her fotoğrafçılık türünde olduğu gibi burada da en pahalı ekipmanlara sahip olmak, etkileyici kompozisyonlar elde etmek için yeterli değildir. Hatta ben 20 yıl önce giriş seviyesi krop sensörlü bir kamera, geniş açı bir objektif ve 10 stop doğal yoğunluk filtresiyle uzun pozlama fotoğrafları çekiyordum. İkinci bir kameram ve objektifim yoktu. Önemli olan doğru zamanda, doğru ışık koşulunda, doğru yerde olmaktı. Gerisi zamanla ve istikrar göstererek öğrenilebilecek teknik detaylardan ibaretti.

Uzun pozlama demişken, kısaca ne olduğundan bahsedelim. Uzun pozlama tekniği, düşük ışık koşulunda kameranın belli bir süre açık kalarak ışığı daha uzun sürede kaydetmesidir. Bu bazen 1 saniyeyi, bazen de, örneğin yıldız dönüş izlerini alabilmek için, 1 saati bulabilir. Böylelikle sahnede hareket eden nesnelerin hareketi estetik şekilde yansıtılır. Büyülü anların büyüsü daha da güçlenir. Gökyüzü fotoğrafçılığında en yaygın olan türleri şu şekilde sıralayabiliriz;

Günbatımı ve Gündoğumu Fotoğrafçılığı: Turuncu, macenta, mavi, sarı ve pembe tonların gökyüzünde buluştuğu zaman dilimlerini içerir. 

Bulut, Şimşek ve Gökkuşağı Fotoğrafçılığı: Özellikle yoğun akan yağmur bulutları, gökyüzü fotoğrafçılığında en çok değerlendirilen nesnelerdir. Hele şimşekler de çakıyorsa iki kat şanslısınız demektir. Gökkuşağını yakalamak ise zordur. Ya yoldayızdır, ya da kapalı bir yerde. Gökkuşağına genelde Kaçkarlar gibi doğal bölgelerde rastlamak mümkün. 

Mavi Saat Fotoğrafçılığı: Gün batımından veya gün doğumundan hemen önce gerçekleşen zamanlardır. Gökyüzü bu saatlerde mavi bir renk alır ve bu tür kompozisyonlar özellikle şehir fotoğrafçılığında akşam yanan yapay ışıklarla aydınlatılmış mimari öğelerle tamamlanır.

Astrofotoğrafçılık / Uzay Fotoğrafçılığı: Yıldızlar, ay, gezegenler ve diğer gök cisimlerini konu eden fotoğrafçılık türüdür. Ülkemizde rastlamasak da kutup bölgelerinde görülen kuzey ve güney ışıklarını da sayabiliriz. Uzay fotoğrafçılığı ise özel bir alandır. Daha gelişmiş ekipman kullanılarak, uzaydaki yıldız kümeleri, galaksiler ve diğer gök cisimleri konu edilir.

Ay Fotoğrafçılığı: Çok kısa zamanda çekilen ama bir o kadar da heyecan veren fotoğrafçılık türüdür. Hilal, dolunay, süper ay, mavi ay. Bu türde herbirinin büyüsü farklı yansır.  

Timelapse Çekim (Zaman Aralıklı Çekim): Kısaca, aralıklı olarak çekilen çoklu fotoğrafların birleştirilmesiyle oluşan hareketli görüntülerdir diyebiliriz. Bazı kameralar bu işlemi otomatik gerçekleştirebiliyor. Özellikle dönen yıldız izleri veya gün içinde gerçekleşen ışık geçişleri oldukça etkileyici duruyor. 

Peki çekim öncesi hazırlığımız nasıl olmalı, hangi noktalara dikkat etmeliyiz? İşte ipuçları.

Planlama

Gökyüzü takvimini konum bilgisyle birlikte takip edebileceğiniz birçok telefon uygulaması var. Çekeceğiniz türe göre gökyüzü durumunu önceden incelemenizde yarar var. Ay ya da yıldız fotoğrafı çekecekseniz bulutsuz bir gün seçmelisiniz. Ya da bulut ve şimşek gibi çekimlerde önceden hava durumu ile ilgili bilgi edinmelisiniz.

Ekipman

Bu alana yeni başlayacaksanız, giriş seviyesi bir kamera ve 10,11, 12mm gibi (ay fotoğrafçılığı hariç) geniş açılar sunan bir objektifle acemiliğinizi atabilirsiniz. Kameranızın dinamik aralığı ve ISO performansı iyi olursa sizi tatmin eden sonuçlar alırsınız. Düşük ışık ve uzun pozlama tekniği kumlanmalara neden olabiliyor. Ay fotoğrafçılığında ise en az 200mm’lik bir açı sunan tele objektifiniz olmalı. Tripoda da mutlaka ihtiyaç duyacaksınız, özellikle düşük ışıkta ve uzun pozlamada.

Pozlama Ayarları

30 saniyeden kısa süren pozlamalarda M (manuel), 30 saniyeden uzun süren pozlamalarda B (bulb) çekim modlarını kullanmalıyız. Diyafram açıklığında f/11-f/16 değerleri arasında kalmak net alan derinliği geniş fotoğraflar verir. Ancak yıldız pozlamada en açık diyafram değerini giriyoruz ve bu genellikle f/2.8 oluyor. Enstantane değeri çekeceğiniz türe göre değişkenlik gösterecektir. ISO değeri de diyafram ve enstantane değeri girildikten sonra tespit edilir.

Netleme Ayarları

Işık koşulları AF modda otomatik netleyecek kadar yeterliyse, AF ile çekim yapılabilir. Ancak karanlık ortamda, örneğin yıldız çekimlerinde kamera otomatik netlenecek bir ışık alanı bulmakta zorlanır. Bu durumda bir fenerden yardım alınabilir. Önce AF’de netlenir, sonra MF’ye geçilir ve odak kilitlenir.

RAW Görüntü Kalitesi ve Beyaz Dengesi

Görüntü kalitesi olarak RAW formatı tercih edin. RAW fotoğrafları sonradan detay kaybı olmadan düzenleyebilirsiniz. Koyu ve parlak alanlardaki geçişleri daha homojen hale getirebilirsiniz. Bu noktada beyaz dengesine de değinelim. RAW görüntü kalitesinde çektiğimiz için genel renk hakimiyetine sonradan müdahale edebiliyoruz. O yüzden AWB ayarında kalabiliriz.

Kompozisyon

En önemli detaydır aslında. Sadece gökyüzünü, yıldızları, bulutları veya dolunayı fotoğraflamak görsel hikayenizi yarım bırakır. Sahnenizde mutlaka tamamlayıcılar olmalı. Örneğin bulut geçişlerinde köprü, iskele, kayalar ya da binalar, yıldız fotoğraflarında anıtlar, ay fotoğraflarında mimari nesneler mutlaka dahil edilmelidir. Bu tür fotoğraflar genelde yatay çekilir ancak gökyüzünü daha fazla dahil etmek isterseniz kadrajınızı dikey olarak da düzenleyebilirsiniz.

Doğal Yoğunluk Filtresi / Polarize Filtre

Filtreler ışığı kontrol altında tutmamıza ve pozlama süresini uzatmamıza olanak tanır. Koyulukları stop şeklinde ifade edilir ve uzun pozlamada en çok tercih edileni 10 stopluk ND dediğimiz doğal yoğunluk filtreleridir. ND filtreler gece kullanılmaz, sadece altın saat, gün doğumu, gün batımı veya bulutlarla kaplı gökyüzü koşullarında kullanılır. Amaç ışığı kontrol ederek pozlama süresini uzatmak ve uzun pozlanmış fotoğraflar elde etmektir. Polarize filtreler ise 2-3 stop koyultma sağlasa da uzun pozlama için değil, yansıma ve parlaklık azaltmak için idealdir.   

Deneme Çekimi ve Kontrol

Doğru pozlama değerlerini ve açıları bulabilmek için test çekimleri ve fotoğrafı büyüterek netlik kontrolü yapmalısınız. Bu noktada sabırlı olmak önemlidir. Hatta çoğu zaman aynı lokasyona tekrar tekrar gitmeniz gerekebilir.

Çekim Sonrası Düzenleme

RAW kalitesinde çekiyorsak fotoğrafımız mutlaka Camera RAW veya Lightroom gibi programlarda düzenlenmeye ihtiyaç duyar. RAW çekmenin diğer avantajını kırpmada görüyoruz. Fotoğraf boyutu daha büyük olduğundan daha iyi bir kompozisyon için sonradan kırpabiliyoruz. Düzenlemede müdahale ettiğimiz temel işlemlerden diğerleri ise genel renk hakimiyeti, kontrast, keskinlik, renk doygunluğu, kumlanma giderme ve parlaklık gibi ayarlardır.

Gökyüzü fotoğrafçılığı diğer fotoğrafçılık türlerine göre biraz daha fazla sabır ve tecrübe gerektirir. İlk denemelerde başarısız olabilirsiniz, bu normal, hemen pes etmeyin. Bu ipuçları, gökyüzü fotoğrafçılığına başlamanız ve etkileyici sonuçlar elde etmeniz için yardımcı olabilir. Ancak unutmayın ki her fotoğrafçılık türünde olduğu gibi, pratik yapmak ve özgün bir tarz geliştirmek önemlidir. Dışarı çıkın ve bol bol fotoğraf çekin. Yazımıza bizi harekete geçiren bir sözle başlamıştık, yine akılda kalıcı bir sözle bitirelim: “Fotoğrafçılıkta iyi iş çıkarmanın formülü, şair gibi düşünmekten geçer.” (Imogen Cunningham)

Samet GÜLER

Dijital İçerik Üreticisi ve Fotoğraf Eğitmeni

https://www.youtube.com/c/PhotoSensia

ŞEHRİ TUVAL YAPAN SANAT: GRAFİTİ ve GRAFİTİ FOTOĞRAFLARI

Fotoğraf: Pınar ERTEBER POLAT

Sokak sanatı, dünyadaki tüm şehirlerde icra edilen, benzersiz ve renkli bir sanat formudur. En yaygın olarak açık alanlardaki duvar resimlerini ve grafitileri tanımlamak için kullanılır. Ancak heykeller, video projeksiyonları ve diğer ortamları da kapsayabilir. Grafiti ise çoğunlukla kamusal alanlarda bulunan duvar, pano, pencere, kapı vb. yüzey üzerine illegal şekilde sprey boyalarla veya keçeli kalemlerle resmetme işidir. Sanatçı eserini, kendi “sokak adını” görkemli bir şekilde yazması ile tamamlar.

Bu sanatla uğraşan özellikle genç sanatçılar, ırkçılık, insan hakları, ayrımcılık ve kısıtlı imkanlarla ilgili konulardaki hayal kırıklıklarını veya düşlerini grafiti ile ifade ederler. Punk rock, hip-hop, sosyo-politik hareketler ve hatta çete faaliyetleriyle ilişkilendirildiği için polisin ve şehir yetkililerinin takip ettikleri yasadışı bir faaliyet olarak görülmektedir. Öte yandan ünlü sokak sanatçılarının çoğu bu kariyerlerine yasadışı grafiti yaparak başlamıştır. Diğer taraftan, yetkililerin davet etmesi ve hatta ücretini ödemeleri karşılığında bazı sokak sanatçılarının grafiti yapmalarına izin verilir hatta teşvik edilir.  Grafitiler, zamanla şehirdeki vatandaşlar ve turistler için fotoğraf çekecekleri ve renkli gösterilerin tadını çıkaracakları bir sanat eserleri müzesi haline gelmiştir. Hatta kimliği gizemli kalan bir grafiti sanatçısı olan JR, kendi eserlerinin sergisini “dünyanın en büyük sanat galerisi olan sokaklarda” yaptığını ifade etmektedir.

Fotoğraflar: Pınar ERTEBER POLAT

Sprey boyanın geçici yapısı nedeniyle yağmurla zarar görmeden, suyla/deterjanla/kimyasalla yıkanmadan – temizlenmeden veya üzeri boyanmadan önce duvardaki eseri belgelemek gerekir. Böylece bu sokak sanatı ölümsüz bir hale gelebilir. Belgesel ya da sokak fotoğrafçıları sadece duvardaki bir grafitiyi fotoğraflamaz; aynı zamanda şehrin ve hayatın tuhaflıkları ile muzipliklerini, şehrin sunduğu veya mahrum bıraktığı imkanlarını, insanların yaşadığı acılar ile mutluluklarını ve sanatçının korku ve heyecanla karışık yaratım sürecini fotoğraflarlar. Bu fotoğraflar, grafitinin yansıttığı mesajı orada olmayanlara iletmeyi amaçlamanın yanında kentteki insanlara ve kente farklı bir bakış açısından bakılmasını sağlamaktadır. 

Fotoğrafta grafitinin önünde akıp giden yaşamı dondurmak mı istiyoruz yoksa bu hareketi yansıtmak mı istiyoruz karar vermeliyiz. Şehrin hareketli (yada hareketsiz) olduğu bir kamusal alanda mükemmel bir kadrajı ve anı yakalamak için gerekli pozlama ayarını yapmak fotoğrafçının takdirindedir. Yine de mümkün olan en iyi grafiti fotoğrafını çekmek için kullanılabilecek pek çok basit ipucu vardır. Burada sadece birkaçına değinebileceğim.

Fotoğraf: Duygu Nazire KAŞIKCI Fotoğraf: Pınar ERTEBER POLAT

Grafitiler şehrin sokaklarında yürürken karşımıza aniden çıkabileceği gibi bazen de bulmak için özellikle aramamız gerekebilir. Eski / yeni sanayi siteleri, boş arsalar, otoparklar, bahçe duvarları, harabe yapılar, eski fabrikalar, metro / tren vagonları, tüneller ve dar geçitler sokak sanatçıları için mükemmel birer tuvaldir. Sokak sanatının olduğu yerleri bulmak için küçük bir keşfe çıkıp sonrasında kendimize bir rota çıkarabiliriz. Hatta yurtdışındaki bazı şehirlerde sokak sanatı için yürüyüş turları bile bulabilirsiniz.

Sokaklardaki sanatı fotoğraflamak bazen zor ve tehlikeli olabilir; çünkü bu eserler kentteki en yoğun insan ve araç trafiğinin olduğu kamusal alanlarda olabileceği gibi tenha ve tekinsiz alanlarda da bulunabilir. Herhangi bir toplu taşıma hattının yakınında (metro, tren, tramvay gibi) veya ıssız bir yerde fotoğraf çekmek istiyorsak öncelikle kişisel güvenliğimizi sağlamalı ve dikkatli davranmalıyız. Çünkü bu tarz yerlerde trafiğin veya fotoğrafçının yaratacağı problemlere ve izinsiz geçişlere müsaade edilmeyebilir ya da tekinsiz bir ortam olabilir. Ancak aktif bir tren istasyonunun içinde güvenli şekilde çekim yapılabilir ve grafitinin harika bir açıdan yakalanmış fotoğrafını çekebiliriz.

Grafiti fotoğrafı çekmek için en önemli ekipmanlardan biri lenstir. Çekmek istediğimiz eserin ebatına bağlı olarak lens seçimi yapmamız gerekir. Belirli bir alanın fotoğrafını çekiyorsak normal açı bir lens iyi bir seçimdir böylece kadraja çoğu şeyi sığdırabiliriz. Ancak çok katlı bir binanın tüm cephesini kaplayan bir eserin fotoğrafını çekeceksek geniş açı kullanmamız gerekebilir. Özellikle geniş açı kullanıyorsak tam karşıdan kadrajlamak gerekebilir çünkü sağ ya da sol açıdan çekim yaparken objektife yakın nesnelerin olduğundan daha büyük görüneceğini unutmamız gerekir. Ayrıca gece çekim yapmayı planlıyorsak edinmemiz gereken bir diğer ekipman üç ayaktır (tripod). Ancak gündüz yapacağımız çekimlerde yürüyüşlerimiz sırasında ağırlık olacak ve dikkat çekecektir.

Grafitiler bir sokak sanatı olduğu için elbette dar sokaklar ya da alanlarda çekim yönünü ve açısını yakalamak zor olabilir bu yüzden grafitinin etrafında zaman geçirerek etrafı incelmek faydalı olacaktır. Genellikle sokak sanatçıları eserlerini belli bir güzergahta yapmaya devam ederler. Bu yüzden çevreye hakim olmak ve bizi en fazla etkileyen grafitiyi seçmemiz gerebilir. Belki kamuya açık bir binanın orta katına çıkarak tam karşı cepheden bir kadraj yakalayabiliriz ya da yere yakın bir açıdan farklı bir kareyi yakalayabiliriz. Yanından geçip giderken çekilmiş bir kareden ziyade grafiti fotoğrafımızı diğer bakış açılarından ayıracak binaları, sokakları, pencereleri ve hatta kapı aralıklarını bile kullanabiliriz. Öte yandan grafitiler çoğunlukla bir binanın ya da bahçenin duvarına yapıldığı için bir parçada mimari fotoğraf tadı olabilir.

Gün ışığı ve sokak aydınlatmalarının farklı saatlerde eser üzerinde nasıl bir etki yaratacağını bilmemiz ve hava durumunu takip etmemiz faydalı olacaktır. Genellikle grafiti fotoğrafçıları bulutların ışığı yumuşattığı bulutlu havalarda çekim yapmaktır. Ancak çekim yapmak için doğru bir saat veya hava durumu yoktur. Sadece çekim yapmayı zorlaştıracak sert gölgelere, yağmurun renklerde ve yüzeyde oluşturacağı değişimlere ve değişecek renk sıcaklığının grafitideki etkisini azaltmak için WB ayarımıza dikkat etmeliyiz. Ayrıca sanatçının grafitide aktarmaya çalıştığı duyguyu-mesajı hava durumu ile ilişkilendirebiliriz; canlı neşeli bir grafitiyi güneşli bir günde, kasvetli hüzünlü bir grafitiği karanlık veya yağmurlu bir günde fotoğraflayabiliriz.

Fotoğraflar: Pınar ERTEBER POLAT

Malum sokak sanatı olduğu için kontrol edemediğimiz bazı öğeler; çöp tenekeleri, park etmiş arabalar, sokak tabelaları, yürüyen insanlar vb. kadrajımıza girecektir. Büyük bir grafitiyi şehrin içinde bu öğelerden arınmış kadrajlamak zor olabilir bu yüzden onları avantaja çevirerek fotoğrafın bir parçası yapmak daha akılcıdır. Hatta bu öğeleri dahil ederek eserin büyüklüğü hakkında da izleyene bir bilgi vermiş oluruz. Önemli olan kimsenin dikkatini çekmeyen küçük ayrıntıları ve fırsatları yakalamaktır. Çevredeki bağlamı ve konumu karede yakalamak için açımızı değiştirmek de yararlı olabilir.

Grafiti yapılırken sanatçıyı kadraja alıp onun portresini yansıtabiliriz. Etraftaki renkli sprey şişeleriyle güzel kadrajlar yakalanabilir. Ayrıca bir başka kişinin (model, arkadaş gibi) portre fotoğrafları için de fon olarak grafitileri kullanabiliriz. Fotoğrafımıza tanımadığımız insanları dahil edeceksek, önce saygıdan sonra da hukuki zorunluluktan dolayı izinlerini istemeliyiz.

Sokak sanatı, sanatçının halkın beğenisine ve takdirine sunmak için ürettiği eserlerdir. Bu yüzden grafitilerin önünü uzun süre kapatmamak ve diğer insanların bakmasını engellememek gereklidir. Ayrıca, bir grafitinin tamamını, kadraja başka hiçbir şey eklenmeden dümdüz çekersek, bu aslında o eseri bir nevi kopyaladığımız anlamına gelir. Bu yüzden fotoğrafı çekerken özgün bir bakış açısı yakalamaya çabalamalıyız. Sabırlı olmalı ve öncelikle aklımızda bir kadraj oluşturarak, arabaların insanların, hayvanların geçişini takip ederek doğru anda deklanşöre basmak için hazır olmalıyız. Mesela bir bisikletlinin grafitinin önünden geçerken yakalamamız gibi.

Fotoğraf: Pınar ERTEBER POLAT

Grafiti fotoğrafçılığı ile ilgili bir belgesel film izlemek isterseniz 2019 yapımı “Martha: A Picture Story / Martha: Bir Fotoğraf Öyküsü” ilginizi çekebilir. Belgesel, National Geographic dergisindeki ilk kadın stajyer fotoğrafçı ve New York Post gazetesindeki ilk kadın fotoğrafçı olan Martha Cooper’ı ve sokak sanatını fotoğraflarıyla belgelemesi sayesinde bu sanat dünyasının en önemli isimlerinden biri hâline gelmesini konu alıyor. Cooper’ın 1970’lerde New York’da çekmeye başladığı grafiti fotoğrafları, şiddetli tepkilerle karşılaşan bu sokak sanatının zamanla tüm dünyada tanınıp yaygınlaşmasına katkı sağlamıştır. Ayrıca Henry Chalfant dünyada tanınmış bir diğer grafiti fotoğrafçısıdır. Kendi web sitesinden https://www.henrychalfant.com/ fotoğraflarını inceleyebilirsiniz.

Cooper bir söyleşisinde: “Bir grafiti eserini ya da duvar resmini fotoğrafladığımda, eserin tamamını bozulmadan gösteren ve bir miktar bağlam içeren bir fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Özel ışıklandırma ya da bükülme yapan lenslerle eseri kendi sanatıma dönüştürmeye çalışmıyorum. Kendimi bir tercüman olarak değil, tarihi korumanın belgesel kanıt sağlayıcısı olarak görüyorum. Sanat eserlerinin anlam ve değeri zaman içinde toplumumuzdaki, kültürümüzdeki ve siyasetteki gelişmelere bağlı olarak değişebilir. Geçici bir eserin fotoğrafı, bunların olmasını sağlar.” diyerek kendi grafiti fotoğrafçılığını tanımlamıştır. 

Duygu Nazire KAŞIKCI

Aralık 2023

Kaynaklar:

https://www.smartphonephotographytraining.com/genres/street-art-photography-tips

https://www.lensculture.com/articles/martha-cooper-40-years-of-photographing-street-art-around-the-world

https://saltonline.org/tr/2277/persembe-sinemasi-evde-martha-a-picture-story-martha-bir-fotograf-oykusu

https://www.widewalls.ch/magazine/top-10-street-art-photographers

MAVİ

Mavi renginin özünde;

  • ‘Annem Mavi Severdi ‘ 
  • Mavi ile anlatılan bireysel özgürlüktür
  • Bireysel özgürlüğün insan doğasına ne kadar uygun olduğu ve sonsuzluk
  • Müziğin evrenselliği ve insanları birleştiren bir yapıya sahip olduğu ve bütünlük
  • Aile ve hayat                         
  • Hayata bağlanmak, mutluluk, birliktelik ve özgürlüğün sınırlayıcısı
  • Hayatta yalnız kalmak, bağlanmaktan, sorumluluklardan ve acılardan kaçmak
  • Geçmişe duyulan özlem ve bağlılık
  • Bütün acılardan arınmak ve yeniden doğmak

Dünyayı gören, onu anlamlandırmamızı sağlayan bilincimizdir renkler. Gökyüzü ve deniz denince aklımıza mavi, toprak denince kahverengi, doğa denince yeşil geliyor. Peki ya renkler olmasaydı? O zaman gökyüzünün, denizin, toprağın ya da doğanın birbirinden ne farkı olurdu? Dünyamızı bir şenliğe çeviren renkler, insan psikolojisinde farklı duyguyu ve düşünceleri simgeliyor. 

MAVİ gökyüzü ve denizin rengidir. Kurtarıcı, sakinleştirici, yalnızlık, modernlik, sadakat, belirleyici, huzur, profesyonellik, kararlılık, barış, hijyen, iletişim, verimlilik, bilinç, akıl, temizlik, bilgelik, güven, inanç, gerçeklik ve cennet anlamına gelir.  

Ayrıca mavinin aşıladığı güven duygusu insanların kendine olan özgüvenlerinin artmasını da sağlar. 

Mavi diğer özelliklerinin yanı sıra, düşünceler hakkında katı ve kararlı bir renktir. Nostaljik olan bu rengin kararlılığı, bugün ve gelecekte her şeyi, geçmişte yaşanan deneyimlere bağlamasından gelir. 

Sevgiyi temsil eden mavinin ağrıları dindirme gibi bir enerjisi bulunur. Bu nedenle hastalık tedavilerinde mavinin enerjisi birçok kişi tarafından kullanılmaktadır. Özellikle depresyon ve ağrıyı tedavi etmek için mavi tercih edilir. Zihni rahatlatır, üretimi artırır.

Gökyüzünün rengi olan mavinin bir diğer özelliği ise sakinleştirici bir enerjiye sahip olmasıdır. Stres yönetimi için inanılmaz bir gücü vardır. Zihni sakinleştiren, kalp atış hızını yavaşlatan, kan basıncını düşüren ve kaygıları azaltmanıza yardımcı olan çok yatıştırıcı bir renktir. Zihnin rahatlaması sonucu insan daha üretken bir hale gelir. 

Freud maviyi, okyanusa benzetir, sakin diye betimlemiştir. Faber Birren ise mavinin tansiyonu düşürdüğünü söyler. Araplar ise mavi taşların, firuzenin kanın akışını yavaşlattığına inanır. Nazar boncuğu o yüzden mavi taşlıdır. Sakinleştirici bir renktir.

Mavi, en iştah kapatıcı renktir. Doğada mavi renkli yiyecek çok ender bulunur. Mavi yiyecekler insana itici gelir çünkü ilk çağlardan bu yana insanlar yiyecek ararken zehirli ya da bozulmuş (çürümüş) yiyeceklerden uzak durmayı öğrendiler.

Mavi, sinir sistemini rahatlatır. Zihni rahatlatan bir etkisi vardır ve vücudun sakinleştirici kimyasallar salgılamasına yol açar. Ayrıca insanlar mavi renkle yazılmış yazıları daha fazla akılda tutabilmektedirler. Mavi, genellikle yıldızları, geceyi, insan sıcaklığını, kalıcı ve derin duyguları, düşünceyi ve dinlenmeyi simgeler.

Freud’un sakin bir renk olarak nitelendirdiği mavi; dinginlik, sakinlik ve üretkenliği temsil eder. İnsanların görsel olarak görmekten/izlemekten keyif aldıkları alanlardan olan deniz-gökyüzü sıklıkla film ve dizilerde bu dinginlik ve sakinlik duygusunun izleyenlere iletilmesi için kullanılır. Soğuk bir renk olduğu için mavi, çoğunlukla anlatı mekanı olarak kutuplar/buzulların seçildiği filmlerde kullanılır. Benzer şekilde bilim-kurgu filmlerinde de tercih edilen mavi-beyaz ve açık tonlardır.

Üç Renk: Mavi

(Trois couleurs: Bleu), 1993 yapımı bir Fransız-Polonya yapımı film üçlemesinin ilk bölümüdür. Yönetmenliğini ve senaristliğini Krzysztof Kieślowski yapmıştır.  

Gökyüzü Neden Mavidir?

Güneş ışığı atmosfere girdiğinde saçılan ışınların dalga boyları farklı farklıdır. Bu farklılık saçılma anında farklı renklerin oluşmasını sağlar. Kısa dalga boylu ışınlar mor, mavi ve yeşil renkler olarak; uzun dalga boylu ışınlar ise sarı, turuncu ve kırmızı renkler olarak saçılır. Fakat kısa dalga boylu ışınlar daha fazla saçılır. 

Saçılmayı, gökyüzünü “fırçayla boyama” gibi düşünebilirsiniz. Daha çok saçılan renkler, gökyüzünde daha çok alanda etkili olarak baskın renk olmaktadır. Güneşten gelen kısa dalga boylu, dolayısıyla daha çok saçılan ışınların büyük bir kısmı mavidir, bu yüzden gökyüzünü mavi görürüz.

Atmosferden geçerken ışık, havadaki gazlar ve partiküller tarafından emilir ve sonra dalga boyu uzunluğuna göre farklı yönlere saçılır. En kısa dalga boyuna sahip mavi ışınlar daha geniş bir alana saçılırlar. İşte, gökyüzünün mavi görünmesine neden budur.

Mavi Saat (Fransızca: l’heure bleue), gün doğumundan önce ve gün batımından sonra olmak üzere gece ve gündüz arasındaki zaman süresinde ortaya çıkan gökyüzünün neredeyse tamamının mavi renkle doldurulduğu alacakaranlık. Rayleigh saçılımı etkisinden kaynaklanır.

Gökyüzü, romantik bulduğumuz pek çok bilimsel olayın gerçekleştiği güzel kubbemiz. Gökyüzünün gecesi aylı yıldızlı başka güzel, gündüzü rengarenk bir başka güzeldir. Herkesin bir gökyüzü merakı ve sevdası vardır. Gün batımında veya gün doğumunda oluşan renklere hayran olmayan var mıdır acaba ya da gökkuşağı görünce sevinmeyen!

Yaşam kaynağımız Güneş’in yaydığı ışınlar atmosfere girer ve bazı engellerle karşılaşır. Bu ışınların bir kısmı bu engeller tarafından absorbe olur, bir kısmı saçılır, bir kısmı da yansır. Atmosfere girdiğinde beyaz renkli olan güneş ışınları gözümüze başka başka renklerde görünür. Peki nedir bu engeller? Atmosferde su buharı molekülleri (H2O), hava molekülleri (Havanın yaklaşık %78’i azot gazı, yaklaşık %20’si oksijen gazı, geri kalanı da argon başta olmak üzere diğer asal gazlar ve karbondioksittir.), ozon gazı ve havada her zaman bulunmayan ve oranları bölgeden bölgeye değişen kirletici gazlardır.

Deniz Neden Mavidir?

Denizin mavi rengi su moleküllerinin ışığı emme ve yansıtma özelliğindendir. Güneş ışığında bütün renkler mevcuttur. Deniz suyu güneş ışığının dağılımındaki kırmızı taraftakileri emer, mor tarafındakileri yansıtır. Denizde bundan dolayı mavi renkte görünür.

Renk sıcaklığı nedir?

Renk sıcaklığı (CCT), ışık kaynağının yaydığı görünür ışığın sahip olduğu ışık rengini belirtir. CCT‘nin açılımı Correlated Color Temperature‘dır ve İlişkili Renk Sıcaklığı anlamına gelir. Işık kaynağının rengini derecelendiren ve tanımlayan ifadedir.

Metal bir cismi ısıttığınızda, cismin ışıldadığını görürsünüz. Cisim ısıtıldıkça, sıcaklığına bağlı olarak turuncusarı ve mavi gibi çeşitli renklere bürünür. Renk sıcaklığı da, ışık kaynağına yakın bir renk tonunu yakalayan kara cismin Kelvin cinsinden sıcaklığıdır.

Kelvin, tıpkı santigrat gibi sıcaklığı belirten uluslararası birimdir. Santigrat derecesinden farklı olarak sıfır noktasını mutlak sıfır yani -273,15 °C alır. [K] = [°C] + 273, 15  formül yardımıyla, santigrat derece sıcaklığı, kelvin derecesine çevirmek mümkündür.

Metal cismi Isıtmaya devam ettiğimizde renk değişmeye başlar. 5000K sıcaklığına ulaştığımızda akkor (beyaz) renge ulaşırız. Isı daha artırılmaya devam edilirse 10000K sıcaklığında mavi bir renk alacaktır. İşte bu nedenle ışığın ısısı Kelvin (K) ile gösterilir ve kelvinmetre ile ölçülür. 

Renk sıcaklığı kavramı, aydınlatmafotoğrafçılık ve yayıncılık gibi alanlarda kullanılmaktadır.

Aydınlatma sektöründe renk sıcaklığı, beyaz rengin tonlarını sınıflandırmak için kullanılır. Kelvin birimiyle birlikte kullanılan bu değer küçüldükçe ışık rengi turuncuya doğru gider, büyüdükçe maviye yaklaşır.

Yaygın olarak karşımıza çıkan renk sıcaklıkları 1000 K – 12000 K aralığındadır.

1700 K – 1800 K aralığı, ateşinmum ışığının ve gün doğumu ile batımında ortaya çıkan kırmızımsı renge denk gelmektedir.

2400 K – 3500 K aralığı ise, akkor flamanlı lambaların ve sıcak beyaz renkteki floresan ve LED lambaların rengine eşittir.

4500 K – 6500K aralığı ise, gün ışığınaxenonfloresan ve LED lambaların yaydığı maviye yakın beyaz ışığı temsil eder.

6500 K değerinin üzerine çıkıldığında ise beyaz ışıktan uzaklaşılır daha çok mavi içeren renkler elde edilir.

Sami TÜRKAY

Ekim 2023

SOYUT SANAT, SOYUT FOTOĞRAF

Fotoğraf: Adnan ATAÇBilardo

Kısaca “Hiçbir şey anlatmadan, çok şey algılatabilme sanatı”.

Soyut sanatın, 20. yüzyılın başlarında adı konulmuş olsa da kökü çok eskilere dayanır. Genel olarak, var olan ya da olmayan nesneleri olduğu gibi betimlemek yerine daha çok leke değerlerine, öznel tasarımlara göre ortaya çıkarılan ve tanımlanamayan eserler denilebilir.

Soyut sanatta gerçek yaşamın ötesindeki şekiller ve renkler, sanatçının yaratıcılığını sergilemeyi amaçlar ve bu nedenle de soyut çalışmalar kolay algılanmaz, düşünmeyi ve yorumlamayı gerektirir. Soyut sanatın, oluşturulan görüntüler aracılığıyla izleyicide güçlü duygular ve bağlantılar uyandırması beklenir. Sanatçılara tasarımları için gerçek hayattaki görsel referanslardan bağımsız ve bunlarla belirlenmemiş sonsuz yaratma özgürlüğü verir.

Figürlerle belirli mekanlardaki kuruluş mantığı soyut çalışmalarda önemini yitirir. Nesnelerin yerleştirilmesine ilişkin perspektifin ve mantıksal düzenlemenin ortadan kalkması ile yeni bir hacim ve tasarım anlayışı biçimlenir ve adeta bir özgünlük alanı oluşur.

Soyut sanatın öncüsü olduğu düşünülen Rus sanatçı Wassily Kandinsky’nin 1910’da yaptığı “İsimsiz” suluboya eseri, soyut sanat döneminin ilk önemli eseri olduğu kabul edilir.

Fotoğraf: Wassily Kandinsky – İsimsiz

Ayrıca, Kazimir Malevich’in “Beyaz Üstüne Beyaz” tablosu, Piet Mondrian’in “Tablo-I” adlı eseri, Paul Klee’nin “Senecio” adlı eseri, Pablo Picasso’nun “Çıplak, Yeşil Yapraklar ve Büst” tablosu, Joan Miró’nun “Mavi Yıldız” eseri, Helen Frankenthaler’in “Dağlar ve Deniz” adlı eseri, Ben Nicholson’un “Kabartma” adlı eseri soyut sanat yaklaşımı için ilk önemli örnekler olarak kabul edilebilir.

Günümüzde Gerhard Richter‘in sergilediği nonfigüratif resimler ile fotogerçekçi eserleri yeni yaklaşımları da ortaya çıkarır. Fotoğrafta gerçek görüntüler üzerinde çalışılarak oluşturduğu, zamandan ve mekandan koparılmış eserleri soyut yaklaşım ile karşımıza çıkar.

Fotoğrafın, birçok çevre tarafından gerçek dünyanın yansıtılması olarak düşünülmesi, bir belge olarak değerlendirilmesine yol açmıştır. Bu düşünce ile gerçekten ve gerçekçilikten ayrılmamayı önemseyen Realizm (gerçekçilik) yaklaşımı gelişmiştir. Realistler, bir sanatçının öznel dünyasını anlatmak yerine dünya gerçeklerini göstermeyi tercih etmişlerdir. Eserlerinde günlük yaşamdan görüntülerin yanı sıra doğayı da tüm gerçekliğiyle kaydetmeyi önemsemişlerdir. 

Pictorializm (resimsellik) estetiğin içerikten, fotoğraf içindeki uyum ve dengenin gerçeklikten daha önemli olduğu bir bakış açısıdır. Fotoğraf teknikleri ile oluşturulan yumuşak tonlamalar, ışık oyunları, çekim sırasında ve sonrasında elde edilen duygusal, dramatik ve şiirsel çalışmalar bu anlayışın önemli bir özelliğini oluşturur.

İnsan aklında farklı çağrışımlar oluşturan, düşündürücü, bakan kişiyi kendisine çeken fotoğraflar üretmeye çalışarak yeni deneyler yapan fotoğrafçılar, gerçeğin dışında non-figüratif, non-objektif gibi isimlerle de anılan soyut çalışmalar üretmeye başlamışlardır.

Bu anlayışla üretilen fotoğrafta genelde fiziksel gerçekliklere gönderme yapılmamakta, zihinsel bilgi, birikim, hayaller ve estetik önceliklidir. Bu şekilde, fotoğraf sanatında var olanı yansıtma geleneği dışında, renk ve biçimsel bozulma, doku ve detay çekimlerinin yanı sıra kolaj, montaj gibi çeşitli tekniklerle soyut sanat örnekleri ortaya çıkarılmıştır. 

Man Ray, Mohaly Nagy, Andre Kertesz, Ralp Gibson gibi yeni teknik ve uygulama arayışlarındaki sanatçılar, ışık ve gölge formları ile insan detaylarında soyut anlatımlara gitmişlerdir. Şahin Kaygun’un yaşamdan biçim, renk ve anlatım soyutlamaları ilgi çekici örneklerdir.

Soyut görsellere bakarken beyinin mantıksal süreçleri daha az baskı altındadır.

İzleyenin tepkisi daha çok içgüdüseldir. Soyut fotoğraf, görselin detayından ve anlamından daha çok ve öncelikle biçim, renk, leke ve çizgiler yolu ile algılanmasına dayanır. Öncelikle izleyicinin duyguları ile etkileşime girer.

İyi tasarlanmış bir soyut fotoğrafın, insanın kültürel birikim, soyut düşünce ve duygusal algılamaları ile görseller arasında etkileşim oluşturacak güçlü sonuçlara ulaşması amaçlanır. İnsanların duyusal sisteminin mantıksal sisteminden daha güçlü ve zengin olabileceği gerçeğinden faydalanır.

Ayrıca artık ışığı kaydederken ya da kaydedilen ışık üzerinde çalışırken, soyutlamaların ötesinde, gerçek soyut görsellere ulaşmak asıl amaç olmalıdır. Tekrar etmek gerekirse soyut çalışma; “hiçbir şey anlatmadan, çok şey algılatabilmektir”.

Fotoğraf: Adnan ATAÇSanal Dünya

Prof. Dr. Adnan ATAÇ

Ekim 2023