BİR BİLENLE GEZİYORUZ: ANITKABİR VE BARIŞ ORMANI

Tandoğan meydanından Anıtkabir’e girdiğinizde, yolun iki tarafında yayılmış çok çeşitli, ağaçların bulunduğu bir orman karşılıyor sizi. Birden başka bir dünyaya girmiş gibi oluyorsunuz. Yemyeşil bir orman, ağaçlar, kuşlar … sonra, biraz yürüyüşten sonra birden bir ses kendinize getiriyor; “Çimlere basmak yasak!”

Fotoğraf: Cengiz PAMUK

Ankara’ nın göbeğindeki bu ormanın adı Barış Ormanı. 24 ülkenin toplam 2595 ağaç verdiği, ülkemizin 4 ayrı şehrinden, İstanbul, Ankara, Samsun, İzmir’ den ağaçların getirilip dikildiği bir orman.  750 dönümlük Anıtkabir alanının 630 dönümü bu ormana ait, sadece 120 dönümü anıt mezara ayrılmıştır.  Bu orman için en fazla ağaç 501 adetle ABD’ den geldi, en çok ağaç çeşidi 28 türle Yugoslavya’ dan geldi.

Bir bilen Vedat Oygür’ le Anıtkabir’ i ziyaret ediyoruz. Yolun ilerisinde göreceğimiz simgelerin ne ifade ettiğini anlatıyor. Ben de sizi birinci dünya savaşı yıllarındaki ortama götüreyim. O zamanları hatırladığınızda simgelerin anlamını, onları oraya konulmasındaki düşünceyi daha iyi anlıyorsunuz.

Semiha Ayverdi yaşadığı o yılları şöyle anlatıyor. “Gün geçmiyordu ki bir dostun bir akrabanın bir komşunun genç evlatlarının şehadet haberi gelmesindi. Canlar gidiyor mallar gidiyor yerler yurtlar birbirini ardına kayboluyordu.”“Halka vesika ile dağıtılan ekmek, kırmızımtırak bir balçıktı. Öğütülmüş mısır koçanı ile süpürge tohumunun bol miktarda karıştırıldığı bu hamurun adına mısır ekmeği deniyordu ve bir okkasının resmi fiyatı 50 para el altından alınan fiyatı ise 25 kuruştu. Bu çamurdan biraz daha fazla tedarik edebilmek için herkes o 25 kuruşu vermeye razıydı.”

Şimdi yolumuza devam edelim. Vedat Hoca Anıtkabir’in tarihi konusunda bilgi vermeye başladı:

“Atatürk’ ün naaşı 21 Kasım günü Etnografya Müzesinde hazırlanan katafalka yerleştiriliyor, katafalk Etnografyanın iç avlusunda mimar Bruno Taut tarafından hazırlanıyor. Ondan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi bir anıt mezar yapalım diye hemen toplantı yapıyor. Atatürk sağlığında yakınlarına “Ben sessiz sakin bir yerde, bir ağaç altında basit bir mezarda gömülmek istiyorum” diyor. Fakat Ata için ve o dönemin önemini anlatmak    için bir anıt mezar gerekiyor. Meclis 15 milletvekilinden oluşan bir komisyon kuruyor, komisyona Milli Savunma, İç İşleri, Milli Eğitim ve Bayındırlık bakanlarının müsteşar ve genel müdürleri de çağırılıyor. Komisyon ilk toplantıyı 6 Aralık günü yapıyor. Komisyon, bu konuda teknik bilgileri olmadığı için bilim adamları ve teknik uzmanları da çağırıyorlar.  Bunun üzerine Ankara imar planını hazırlayan Profesör Hermann Jansen, Bakanlıklar Mahallesi’ ni ve Güven Parkı yapan Profesör  Clemens Holzmeister,  Mimar Bruno Taut,  heykeltraş Rudolf Belling çağırılıyor. Komisyonda anıt mezarın nereye yapılması gerektiği konuşuluyor.  Bir çok öneriler çıkıyor, Çankaya köşkünün olduğu tepeye, Kaleye,  Kızıl tepeye yapalım önerileri oluyor. Trabzon Milletvekili Mimar Mithat Aydın karşı çıkıyor “Bunların hiçbiri Ankara’ nın her yerinden görülmez” diyor. Mithat Bey Ankara’ da araştırma yapıyor ve bugünkü yeri, o zamanki adı RASAT Tepeyi öneriyor. 7 Ocak 1939 günü hemen kamulaştırmaya başlanıyor, 550.000 metrekare kamulaştırma planlanıyor. Fakat İkinci Dünya Savaşı nedeniyle proje duruyor, daha sonra kamulaştırma 7 Temmuz günü tamamlanıyor, 287 dönüm kamulaştırılmış oluyor. Anıtmezar Projesi 1941 yılında başlıyor, 1 Mart 1941 günü proje yarışması açılıyor, 2 Mart 1942 günü yarışma tamamlanıyor.  Bunların içinden 3 eser seçiliyor. Eserlerin üçü de aynı değerde bulunuyor. Bu eserlerden birisi Güzel Sanatlar akademisinden Profesör Rudolf Belling ile Doçent Oğuz Arda’ nın projesi, birisi Alman Profesör Johannes Kruger’ in projesi, diğeri de İtalyan Profesör Arnaldo Foschini’nin projesi .  Genel Kurmay ve Hükumet temsilcileri Atanın anıt mezarının yabancı bir mimara yaptırılmasını uygun bulmuyorlar. Hükümet 7 Mayıs 1942 günü Oğuz Arda’ nın projesini kabul ediyor. Sonuç bir ay sonra 9 Haziran günü açıklanıyor.  Komisyon, bir buçuk sene sonra 28 Ekim 1943 günü projenin sahibinden bazı düzeltmeler yapılmasını talep ediyor. 18 Kasım günü uygulama projesi onaylanıyor.  İnşaat bir sene sonra 28 Ekim 1944’ te başlıyor. Tepenin üzerindeki toprak kaldırılıyor, toprağın altından iki tane Frig soylusuna ait mezar çıkıyor.  Onun üzerine inşat durduruluyor ve Dil Tarih Arkeoloji bölümünden uzmanlara haber veriliyor. 1 Temmuz 1945′ de arkeoloji kurtarma kazıları yapılıyor. Ondan sonra İnşaat yeniden başlıyor ve 15 yıl süren Anıtkabir projesi 1953 yılında bitiyor. Atatürk’ ün naaşı, 10 Kasım 1953 günü Etnoğrafya’ dan Anıtkabir’ e törenle naklediliyor.”

Fotoğraf: Cengiz PAMUK

Anıtkabir merdivenlerinin başındayız. Vedat Hoca açıklamalarına devam ediyor:

“Arkadaşlar Anıtkabir yapısı buradan başlıyor. İleride bayrak direği gözüküyor, oraya doğru Giden yol Aslanlı Yol. Aslanlı Yolun 4 köşesinde kule var. Gördüğünüz bu merdivenlerin bir anlamı var. Karşımızda gördüğünüz merdiven 26 basamaklıdır. Başkomutanlık meydan savaşını anlatır.

Yolun sonunda, şimdi tören alanı denilen yerin adı Zafer alanıdır. Buradaki isimler hep milli mücadele ile ilgilidir. Zafer alanı ve Aslanlı Yolun dört köşesinde kuleler vardır. Bunların her biri milli mücadele adımıdır. Ona göre sırayla adlandırılmıştır. Kulelerin üzerinde mızrak uçları vardır. Bu eski bir Türk geleneğidir, Türkler çadırlarının ortasına mızrak takarlardı. Bunların adı temrendir. Mızrak ucu manasındadır. Orta Asya’ dan gelen bütün Türklerin mızrak uçları bu şekildedir. Türklerde bu mızrak uçları aynı zamanda çadırı toplayıp tutar.”

Anıtkabir’de İstiklal Kulesi, Hürriyet Kulesi, Zafer Kulesi, Mehmetçik Kulesi, Müdafaa-i Hukuk Kulesi, Misak-ı Milli Kulesi, 23 Nisan Kulesi, Cumhuriyet Kulesi, Barış Kulesi ve İnkılap Kulesi olmak üzere toplamda 10 adet kule yer alıyor.

Bu açıklamalardan sonra yürüyüşümüze devam ettik. Karşımızda aslanlı yol var. Aslanlı yol 260 metredir.  Yolun İki tarafında 12’ şer aslan var. Bunlar tarihteki 24 Oğuz boyunu anlatır.

Vedat Hocamızın anlatımı eşliğinde kuleleri gezmeye başlıyoruz.

İstiklal Kulesi: Bu kule Aslanlı Yol girişinde hemen sağ tarafta karşımıza çıkıyor. Kulenin iç duvarındaki kabartmalarda kaya üzerinde bir kartal ve kılıç tutan bir genç bulunuyor. Kartal güç ve bağımsızlığın sembolü iken, kılıç tutan genç erkek figürü ise Türk milletinin gücü ve kudretini temsil eder.  Kulenin içindeki Top arabası Dolmabahçe’ den Sarayburnu iskelesine cenazeyi çeken top arabasıdır.

Kulenin önünde üç kadın heykel grubu var.

Bu üç kadın Türkiye kadınlarını temsil ediyor. Yerel kıyafet giymişler. Ellerinde tuttukları vatan toprağından çıkan başak grubudur. Bu heykelleri Hüseyin Özkan yapmıştır. Elinde tas olan kadın Tanrıdan rahmet diliyor, bu bir Türk geleneğidir. Diğer kadınlar üzgün görünüyor.

Hürriyet Kulesi Aslanlı yolun sol tarafındaki kuledir. Önünde erkeklerden oluşan üçlü heykel grubu vardır. Bu heykelleri de Hüseyin Özkan yapmıştır. Heykeller Türk aydını, askerini, çiftçiyi anlatmaktadır.

Kulenin içindeki kabartmalar Zühtü Mürüdoğlu tarafından yapılmıştır.  Bu kabartmalarda özgürlük anlatılıyor, bunu melekle simgelemiş. Melek elinde kâğıt tutuyor, özgürlük bildirgesi, at başı da Türklerde özgürlüğün simgesidir.  İçeride sergilenen tekne de Atatürk’ün Çubuk barajında gezdiği teknedir.

Fotoğraf: Cengiz PAMUK

Müdafai Hukuk Kulesi

Aslanlı yolun sonunda solda bulunan kuledir. Burası hakların savunulması “Müdafai hukuk” kulesidir. Kabartmada ağaç figürü ve millet var, millet elinde kılıç tutan erkek olarak tasvir edilmiş. Ağaç meşedir, Cumhuriyeti, zaferi simgeler. Cumhuriyet ağacı yükseliyor,  millet kılıcıyla Cumhuriyeti savunuyor, elini de kaldırmış, yaklaşmakta olan düşmanlara “durun gelmeyin” diyor.  Kulenin yapımında kullanılan sarı taşların hepsi Çankırı travertenidir. Eserler bunların üzerine işlenmiştir. Bu kabartmayı Nusret Suna yapmıştır.

Mehmetcik Kulesi

Bu kule için Zühtü Mürüdoğlu’ nun yaptığı kabartmada, Türk askerinin evinden ayrılışı anlatılır. Kompozisyonda, elini asker oğlunun omuzuna atmış onu vatan için savaşa gönderen, gururlu, hüzünlü anneyi tasvir eder.

 Zafer Alanı

Şimdi Zafer alanının tam önündeyiz. Alan 10900 metre kare, toplam 15000 kişi alıyor. Bu alana törenler için bir çok defa gelmişimdir. Şimdi görüyorum ki bu alanın ve bu sembollerin manasını bildiğinizde   geldiğiniz alan Zafer alanı oluyor yoksa Tören alanına gelmiş oluyorsunuz.

Zafer Kulesi

Zafer kulesi meydanın sağ tarafında bulunmaktadır.

Bu kule tarih boyunca kazandığımız zaferleri temsil etmektedir. Kulenin duvarlarının iç yüzüne, kazandığımız bazı zaferlerin tarihleri ve Atatürk’ün birkaç özlü sözü yazılmıştır. Zafer kulesi içinde Atatürk’ün   Lincoln marka arabası var.

Fotoğraflar: Cengiz PAMUK, İlter AKINOĞLU

Barış kulesi

Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada barış” sözüne ithafen yapılmış olan bu kule zafer kulesinin tam karşısındadır. Zafer kulesi ve Barış kulesi arasında İsmet İnönü’nün kabri bulunmaktadır.

Ulusal Egemenlik kulesi

Kulenin iç duvarında 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışını temsil eden bir kabartma yer almaktadır. Bu kabartmada, ayakta duran kadının tuttuğu kâğıdın üzerinde 23 nisan 1920 yazılıdır. Kadının diğer elinde Millet Meclisimizin açılışını simgeleyen bir anahtar bulunmaktadır. Hakkı Atamun’ un kabartmasında Kadın  ulusal egemenliği temsil ediyor. Anahtar da Meclisin anahtarı oluyor.

Sakarya Meydan Muharebesi konulu kabartma

Sakarya kabartmaları Anıtkabir Merdivenin sağ tarafında bulunmaktadır.

İlhan Koman’ın eseridir. Savaşın aşamalarını anlatır. Düşman Anadolu’yu işgal ediyor, halk evlerini bırakıp yollara düşmüştür. Erkek geriye dönmüş, düşmana bir gün gelip öcümüzü alacağız diyor. Diğer bölüm savaşa hazırlığı anlatmaktadır. Bu hazırlığın ve savaşın ne kadar zor koşullarda olduğunu gösteriyor. Kağnı çamura batmış, çıkarmaya çalışıyorlar, kadınlar da yardım ediyorlar. Diğer kabartma savaşın başlangıcını anlatıyor. Kadının elinde kılıç var. Yukarıdan gelen de zafer meleğidir.

Başkomutanlık Meydan Muharebesi konulu kabartma

Mozoleye çıkan merdivenlerin sol tarafında bulunan kabartmalardır. Başkomutanlık meydan savaşını anlatıyor. Zühdü Mürüdoğlu tarafından yapılmıştır. Anadolu halkı savaşa giden oğlunu yolcu ediyor, yandaki kabartmada Atatürk “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’ dir” emrini veriyor.  Diğer figür Türk ordusunun taaruzunu sembolize etmektedir. Yanındaki figürde ise   Zafer Meleği vardır.

Fotoğraf: İlter AKINOĞLU

Anıtkabir ve Mozole

Ön cephede 8 sütun, yan cephede 14 sütun vardır. Sağda onuncu yıl marşı, diğer tarafta gençliğe sesleniş var. İçeriye şeref holü deniyor. Şeref holü tamamen mermerdir. Taban Adana  ve Hatay  mermeri, yan duvarlar Afyon ve Bilecik mermerlerinden yapılmıştır. Tören meydanından sütunlu mozoleye toplam 42 adet basamaklı merdivene tırmanarak ulaşılmaktadır. 42 basamak bize Atatürk’ün cumhuriyeti ilan ettiğindeki yaşı olan 42 sayısını göstermektedir. Anıtkabir’in dış cephe duvarlarında Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve Onuncu Yıl Nutku bulunmaktadır.

Ortada lahit vardır, Lahit Osmaniye kızıl mermerinden yapılmıştır, tek parçadır, 40 ton ağırlığındadır. Mezar odası alttadır. Tavan altın işlemelidir. 28 Ekim 1938 tarihli Atatürk’ün orduya son mesajını burada görebilirsiniz. Solda da Türk ulusuna taziye mesajı vardır.

Fotoğraflar: Cengiz PAMUK

Misakı Milli kulesi (Ulusal Ant kulesi)

Vatanın birliği beraberliği için ant içiyorlar. Nusret Kuman’ın kabartması var. Buradan Atatürk’ün şahsi eşyalarının bulunduğu müzeye geçtik. Müzede Atatürk’ün şahsi eşyaları, Çanakkale savaşının canlandırılması, kurtuluş savaşını anlatan tablolar ve kurtuluş savaşının kahraman komutanlarının tabloları vardır.

Bu alandan çıkıştığımızda karşımıza bayrak direği geliyor.

Fotoğraflar: İlter AKINOĞLU ve Cengiz PAMUK

Bayrak Direği

Vedat Hoca bayrak direğini gösteriyor “Bu bayrak direği 33,5 metre uzunluğunda, ilk hali Amerika’da yaşayan Türk vatandaşı Nazmi Cemal tarafından hediye edildi, tek parça olarak gelmişti. Alttaki kabartma Türkün savunma gücünü, zaferi ve barışı anlatıyor.”

Bayrak direğine bakıyorum; üzerinde ay yıldızlı Bayrak dalgalanıyor.

Bir an geçmişe gidiyorum; at kişnemeleri, top sesleri, derken gür bir ses duyuluyor “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri “

Sonra geçmişle gelecek sanki birbirine karışıyor. Mehmet Akif mi o şiir okuyan?

“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;”

Sesler çoğalıyor, çoğalıyor önce Anıtkabir meydanı bu sesle doluyor; sonra bütün Türkiye’yi sarıyor . Şimdi Herkes Birlikte söylüyor

“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;”

Fotoğraf: İlter AKINOĞLU

İlter AKINOĞLU

Haziran 2024

İLELEBET PAYİDAR

‘’Yurttaşlarım, yurdumuzu dünyanın en mamur, en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız.’’

‘’Sonsuza akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, mutluluklarla huzur ve rahatlık içinde kutlamanızı gönülden dilerim.’’ der büyük önder Atatürk, Cumhuriyetin Onuncu Yılında, tarih 29 Ekim 1933’tür.

Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş ve uygar bir ülke olması için eğitim, hukuk, ekonomi, sanayi, sağlık, ulaşım, spor gibi birçok alanda atılımlar başlatılır. 1926’da Türk Medeni Kanunu kabul edilir, 1934’te Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilir. Türk kadını en temel haklarına ve özgürlüğüne kavuşur. Laik Cumhuriyetin çağdaş ve özgür ortamında kadınlar, kendi gelecekleri ve toplum yararı için her alanda sorumluluk ve görev alır. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren okullarda, fabrikalarda, hastanelerde, kamu görevlerinde yerini alır. İlk kadın sporcularımız spor salonlarında yetişmeye başlar ve uluslararası yarışmalara katılır.

Türkiye’nin ilk kadın voleybol takımı 1927’de Fenerbahçe Spor Kulübü’nde kurulur. Sabiha Rıfat Gürayman, Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımına girer ve kaptanlık yaptığı takım birçok maçta galibiyet alır, ancak takım karşısında rakip bulunmaması nedeniyle kapanmak zorunda kalır. Kadın sporcuların erkek takımında oynamalarını engelleyen bir kural olmadığından Fenerbahçe Erkek Voleybol Takımın girer ve bir erkek takımında forma giyen ilk kadın sporcu olur. Belki dünyada ilk kez beş erkek bir kadın oyuncudan oluşan takım, tüm rakiplerini yenerek şampiyon olur. Arkadaşları kendisine “uçan parmaklar” lakabını verir.

Sabiha Rıfat (Gürayman), 1910’da, Manastır kentinde doğar, babası Harekat Ordusu ile İstanbul’a gelen bir subaydır. 1927’de Mustafa Kemal’in, bugün İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) olarak bilinen Mühendis Mektebi’ne (Mühendishane-i Bahr-i Hümayun) kadınların da alınmasını istemesi üzerine arkadaşı Melek (Ertuğ) ile beraber üniversitenin sınavlarını kazanarak, üç yüz elli erkek öğrencinin okuduğu Mühendis Mektebi’nin iki kadın öğrencisinden biri olur. Mezun olduktan sonra ülkenin değişik yerlerinde birçok okul, hükümet konağı ve resmi binanın yapımında çalışır. Uzmanlık alanı köprü yapımıdır, Cumhuriyet tarihinin en zorlu projelerinden Ankara Beypazarı yolundaki köprüyü yapar. Anadolu’da köprü inşa eden ilk kadın mühendis olarak tarihe geçer. “Kemer Köprüsü” yöre halkınca “Kız Köprüsü” olarak anılır.

1945’te Anıtkabir inşaatının kontrol mühendisliği kendisine verildiğinde; “Ne mutlu ki; Türk kadınına çağdaşlık yolunu açan Atatürk’e olan minnet borcumun bir bölümünü ödeyebileceğim.” der. On yıl baş kontrol mühendisi olarak çalışır. Cumhuriyetin ilklere imza atan başarılı Türk kadınlarından biridir.

Türk Kadın Voleybol Takımları uluslararası başarılarla, kazandıkları şampiyonluklarla Dünya Kadın Voleyboluna Türk adını kaydeder.

1957’de Kadın Milli Voleybol Takımı ilk maçına çıkar.
1961’de Kadın Milli Voleybol Takımı Batı Almanya’yı 3 – 2 yenerek ilk galibiyetini alır.

1980’de ilk uluslararası başarıya imza atılır, Eczacıbaşı Kadın Voleybol Takımı Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ikinci olur.

2010’da Kadınlar FIVB Kulüpler Dünya Şampiyonası’nda Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı, Dünya Şampiyonu olur, Gürayman’ın yüzüncü doğum yılıdır.

2003’te, Kadın Milli Voleybol Takımı, ikinci olduğu Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası’ndan itibaren Türkiye’de”Filenin Sultanları” unvanıyla tanınır. 2023’te millî takım, Milletler Ligi Şampiyonluğu Kupası, Avrupa Şampiyonluğu Kupası ve Dünya Kupasıadıyla oynananOlimpiyat Elemelerindekazandığı kupa olmak üzereüç kupabirden kazanır. 16 Temmuz 2023’te FIVB dünya sıralamasında birinci sıradadır. Türkiye Kadın Millî Voleybol Takımı, Avrupa Şampiyonu olur, Cumhuriyet’in yüzüncü kuruluş yılıdır.

Sabiha Rıfat Gürayman’dan Avrupa Şampiyonluğu’na uzanan yolculukta cumhuriyet tarihi okunur. Cumhuriyetin ilk yıllarında çok sayıda öncü kadın yetişir ve gelecek kuşaklara ilham olur. Yüz yıl içinde ise Türk kadını, birçok alanda sayısız başarılar elde eder. Başarılarının temeli cumhuriyet devrimlerinde yer alan kadın hak ve özgürlükleridir. Bugün de kadınlar, eşitlik ve özgürlük üzere açılan yolda cesaretle yürürler. Ülkeyi Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmayı başarırlar. Bunu gerçekleştirebilecek akla, birikime ve güce sahip oldukları inancındadırlar.

Türkiye’de kadınlarımızın bilim, teknoloji, eğitim, siyaset, sanat, spor ve pek çok alandaki başarısı aynı zamanda demokratik, laik, çağdaş, sosyal hukuk esasına dayalı Cumhuriyet’in başarısıdır. Sonsuzluğa akıp giden her yıl, Türk Milleti bayramını daha büyük onurlarla, mutluluklarla, birlik beraberlikle kutlar… Kuruluşundan bugünlere, bugünlerden sonsuza dek… Cumhuriyetimizin yüzüncü yaşını kutlarken nice yaşlara, nice başarılara…

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” der büyük önder Atatürk.

Cumhuriyet ilelebet payidar kalır, Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında, tarih 29 Ekim 2023’tür.

Fotoğraflar: Figen GÜNAY KILIÇ

Figen GÜNAY KILIÇ Ankara_2023

Kaynak:

  • Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk
  • Anıtkabir’deki Kadın Eli: Sabiha Rıfat Gürayman, Günseli Naymansoy
  • https://tvf.org.tr/
  • https://www.fenerbahce.org/haberler/kulup/2019/3/fenerbahceli-sabiha-rifat-gurayman-turkiye-nin-oncu-kadinlari-listesinde

BİR FOTOĞRAFÇININ GÖZ YAŞLARI

Tek amacı Fotoğraf olan bir derneğin çıkardığı bir bültende duyduğumda beni çok etkileyen bu anının yer alması gerektiğini düşündüğüm için Atatürk ve bir fotoğrafçı ile arasındaki bağı ve çok bilindik bir fotoğrafın hikayesini anlatan bu özel anıyı burada yazmaya ve FSK okurları ile paylaşmaya karar verdim.

Ben burada Atatürk’ün özel fotoğrafçısı Ali Rıza Tuncay namı diğer Sarı ve onun çok bilinen fotoğrafı olan meclis fotoğrafının çekiliş hikayesinden bahsedeceğim.

Ama önce Atatürk ve Ali Rıza Tuncay’ın tanışma hikayesini anlatayım: Atatürk Ali Rıza Tuncay’ı ilk kez Fevzi Çakmak Paşa’nın kızının düğününde fotoğraf çekmeye çalışırken görmüştür. Ali Rıza Tuncay’ın kendisi tarafından anlatıldığı şekli ile; Atatürk fotoğraf çekmeye çalışan bu gence “Adın ne senin çocuk?” der. Ali Rıza Tuncay kekeleyerek “Ali Rıza Paşam” der. Atatürk’ün yüzü bulutlanır çünkü babasının adıdır bu. Daha sonra nereli olduğunu sorar Ali Rıza “Üsküp’lüyüm efendim” der. Atatürk’ün bu gence kanı kaynamıştır. Sebebi babasının adını taşıyor olması mı yoksa doğduğu topraklardan gelmiş olması mıdır bilinmez ama sevmiştir işte. Atatürk ona hiçbir zaman Ali Rıza diye hitap etmez her zaman Sarı diye hitap eder. O günden sora Sarı Atatürk’ün özel fotoğrafçısı olur ve yüzlerce fotoğrafını çekme şansına erişir.

Gelelim o meşhur meclis fotoğrafının hikayesine: Bu fotoğraf Cumhuriyetin 6. Yıl dönümünde yani 29 Ekim 1929 yılında mecliste yapılan törenin ardından çekilmiştir. Tören bitimi Atatürk ve Devlet Erkanını meclis çıkışında görüntülemek üzere bütün fotoğrafçılar meclisin tam karşısında bulunan Ankara Palas’ın önünde yerlerini alırlar. O sırada elim bir kaza olur ve birisi Sarı’ya çarpar ve fotoğraf makinesi yere düşer. Bütün fotoğrafçılar çekmiştir ancak Sarı o tarihi fotoğrafı çekememiştir. Buna çok üzülen Sarı bir köşede ağlamaya başlar, tabi Atatürk’ün gözünden kaçmaz. Yanına gelip “Neden üzülüyorsun Sarı?” der. Sarı da fotoğrafı çekemediği için üzüldüğünden bahseder. Atatürk gülümseyerek “Canını sıktığın şeye bak bre çocuk!” der ve yanındakilere dönerek, “Arkadaşlar tekrar içeri girip yeniden çıkacağız. Sarı bizim fotoğrafımızı çekecek!”  diye seslenir. İşte o meşhur fotoğraf böyle çekilmiştir. Bir fotoğrafçının göz yaşlarına kıyamayan Atatürk’ün o yüce gönlü sayesinde koskoca Bakanlar, Mebuslar Meclisin önüne tekrar giderek o tarihi pozu vermişlerdir. Aslında Fotoğrafa dikkatle bakarsanız herkes tek bir objektife yani Sarı’nın objektifine bakmaktadır. Daha sonraları bu fotoğraf Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk adımlarını simgeleyen önemli bir ikon haline gelmiştir.

Sarı’nın anlattığı başka bir anıda yine meclisin önünde beklerken Atatürk ve yanındakiler ona poz verirler. Sonra Atatürk şu tarihi sözü söyler: “Biz bütün orduları karşımıza diziyoruz, ama gelin görün ki Sarı da bizi karşısına diziyor.”

Ali Rıza Tuncay namı diğer Sarı 15.02.2000 yılında 97 yaşında iken yaklaşık 800 fotoğraftan oluşan bir Atatürk fotoğrafları arşivini geride kalanlara miras bırakarak vefat etmiştir.

Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Ne kadar şanslıyız ki Fotoğrafa, Fotoğrafçıya ve her şeyden önemlisi insana bu kadar değer veren bir lider Türk Milletine nasip olmuştur.

Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU

Kaynaklar:

A.Bilgetay Kaya Twitter @BilgetayKaya

Atatürk Fotoğraflarının Hikayesi (Ciltli), Tuna Yılmaz, Tayfun Gönüllü, Burçak Evren, Kültür A.Ş.

www.isteataturk.com

Tolga Aydoğan Twitter @tolgaaydogan

Can Osman Aksoy https://youtu.be/619R7tvWZ_4

KanalD Haber https://youtu.be/hqMucaRcFkw