BİR BİLENLE GEZİYORUZ: ANKARA’NIN AYAZINDA ANKARA SEVDALILARIYLA BİR GÜN

Fotoğraf Sanatı Kurumu Derneği’mizin bu ayki Ankara Kültür Rotaları “Bir Bilenle Geziyoruz” etkinliği kapsamında 24 Kasım Pazar günü sevgili Hocamız Dr. Ali Vedat OYGÜR rehberliğinde ve Cengiz PAMUK Koordinatörlüğünde yoğun bir katılımla, Ankara Gençlik Parkı, CSO ve Gar Bölgesi’ni çok değerli bilgiler eşliğinde gezerek fotoğrafladık.

Şehrimize bir gün önceden yağan kar nedeniyle soğuk bir kış günü Ulus Metrosu 19 Mayıs Stadyumu kapısında buluştuk

19 MAYIS STADYUMU

Ankara’nın ilk stadyumu 15 Eylül 1923 yılında Tandoğan’da İstiklal Sahası adı altında hizmete girmiştir. İlk maç 1923 yılında Atatürk’ün de katıldığı Cebeci Çayırında yapılmıştır. Ankara Stadyumu 1936 yılında açılmış, 1938 yılında adı 19 Mayıs Stadyumu olmuştur.

Ankara Spor Salonu 2010 yılında Avrupa Basketbol Şampiyonası için yapılmıştır. 13.000 kişi kapasiteli bir spor salonudur. Modern donanımlara sahiptir ve çok amaçlı olarak kullanılabilmektedir (basketbol, voleybol, boks, tenis ve buz hokeyi gibi etkinlikler düzenlenmiştir). Burada daha önce yer alan Ankara Atış Poligonu 1936 yılında, İkinci Dünya Savaşı öncesi döneminde devletin stratejik hazırlıkları kapsamında açılmıştır. Amaç, halkı silah kullanımı konusunda eğitmek olup eğitimler bir öğretmen ve yüzbaşı tarafından verilmiş, mermi masrafları devlet tarafından karşılanmıştır. Poligon 1960’lı yılların ortasında yıkılmıştır ve sonrasında arazi uzun yıllar boş kalmıştır. Temmuz 2018’de yıkılan 19 Mayıs Stadyumunun 2022 yılında başlanan yeni yapım inşaatı halen devam etmektedir.

TÜRK HAVA KURUMU MÜZESİ VE PARAŞÜT KULESİ

Türk Hava Kurumu’nun çalışmalarına ilişkin belge, fotoğraf ve maketlerin sergilendiği müze 19 Mayıs 2002’de ziyarete açılmıştır. Türk Hava Kurumuna ait eğitim amaçlı yapılan Paraşüt kulesi 1937 yılında faaliyete geçmiştir. Boyu 41 metre, atlama yüksekliği 38 metre olan bu kuleden 45-70 kg ağırlığında 16 yaşından büyük herkes atlayabilmektedir.

KORE ŞEHİTLERİ ANITI

1971 Yılında Koreliler tarafından başkent Seul’de Ankara Bahçesi ve anıtı yapıldıktan sonra buna karşılık olarak Ankara’da Kore Savaşı sırasında ölmüş olan Türk askerlerinin anısına, 1973 yılında bir anıt açılır.

DEVLET DEMİR YOLLARI GAR BİNALARI

31 Aralık 1892 günü, İstanbul’dan Ankara’ya ilk trenin gelişiyle büyük bir tören yapılarak Ankara İstasyonu hizmete girmiştir. O dönemdeki istasyon yerleşkesinin bir parçası olan ve Ankara’ya geldikten sonra 1920 Nisan ayından itibaren Mustafa Kemal’in bir dönem kaldığı Direksiyon (Yönetim) Binası bugünkü Gar içerisindedir. Ankara’da demiryolu bölgesi ve çevresi Cumhuriyet’in kurulmasından önce gelişmeye başlamıştı. 1930’larda Cumhuriyet’in mimari dilini yansıtan bir demiryolu istasyonu yapılması hedeflenmişti. Gar binasının projeleri 1934 yılında Mimar Şekip Sabri Akalın tarafından hazırlanır ve inşaat 1937’de bitirilir. O günlerde Ankara’daki inşaatlarda baskın olan Alman-Avusturya mimarisine göre inşa edilen bu yapı, erken Cumhuriyet Döneminin en görkemli binalarından birisidir. Gar Gazinosu ve saat kulesi o yıllarda kentin simgesi olmuştur. Modern demiryollarının kurucusu TCDD’nin ilk Genel Müdürü Behiç Erkin’in isminin verildiği bu alan sosyal mekân olarak hizmet vermektedir.

Garın doğu kısmında otel binası olarak tasarlanan iki katlı yapı 1924 yılında inşa edilmiş ise de bu amaca hiç hizmet etmeyerek idare binası olarak kullanılmıştır. Bu bina günümüze kadar “TCDD Demiryolları Müzesi ve Sanat Galerisi” olarak hizmet vermekteydi. Şimdilerde Medipol Üniversitesine devredildi.

Garın batısında 1926 yılında inşa edilen lojmanlar yetersiz kalınca Garın doğusunda, eski otel binasının önüne, 1927-28 yıllarında, mimar Ahmet Kemalettin tarafından demiryolları personeli için lojman olarak inşa edilen bina, konut olarak hiç kullanılmadan Genel Müdürlük hizmetine verilmiştir. Ardından bu binanın yanına 1939’da altı adet lojman yapılmıştır. Günümüzde DDY II. İşletme Müdürlüğü binası olarak kullanılmaktadır.

CUMHURBAŞKANLIĞI SENFONİ ORKESTRASI (CSO)

 

1826’da Mehterhanenin kapatılmasıyla Sultan II. Mahmut bir askeri musiki sistemi geliştirmek istemiş ve İtalya’dan müzisyenler getirtme kararı alması üzerine 1827’de Mûzikâ-i Hümâyun kurulmuştur. 1924’te Mûzikâ i Hümayun İstanbul’dan Ankara’ya getirilir ve Riyaset-i Cumhur Orkestrası adını alır.  Günümüzde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Şef Osman Zeki Üngör aynı zamanda o zamanki Musiki Muallim Mektebi’nin de kurucusu ve müdürüdür. İlk konserler meclis karşısındaki millet bahçesi ve Ankara Radyosunda, daha sonra Musiki Muallim Mektebinde verilmeye başlanır. 1962 yılında fotoğraftaki bina açılır konser salonu olarak faaliyetlerine devam eder. 1995 yılında projesi kabul edilen yeni konser binasının temeli 1997’de atılır. 2021 yılında CSO Ada Ankara faaliyete geçer.

GENÇLİK PARKI

Hermann Jansen tarafından tasarlanan bir zamanlar bostan bölgesi olan 28 hektarlık geniş bir alana yayılan park, çağdaş bir eğlence ve dinlenme alanı olarak düşünülmüştür. Jansen’in projesinin yarı maliyetine Fransız bahçe mühendisi Teo Levo’nun katkılarıyla gençlik parkı projeleri yapılmıştır. Park yapılmasına karar verilen arazinin bir bölümünde zamanında “Ay-Yıldız” adında bir futbol sahası bulunmaktaydı. Parkın inşaatına 1936 yılında başlandı. 19 Mayıs 1943’te tamamlanarak Cumhuriyet’in 20. yıl dönümünde hizmete açıldı. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nda açıldığı için de parka “Gençlik Parkı” adı verilmişti. Park açılışından sonra Ankaralıların vazgeçilmez bir mekânı olmuştur.

Gençlik Parkı başlangıçta bir göl görünümüne sahipti ve çeşitli sosyal aktiviteler için bir alan sundu. Bu mekânda ilk zamanlardaki alafranga müzikler alaturka müziğe sonraki yıllarda ise arabesk tarza dönüşmüştür. 1950’li yıllardan sonra halkın çok sevdiği bir mekân haline gelen Lunapark açılmıştır. 1960’ların sonuna doğru burada bir nikah dairesi açılmıştır. Geçmişten bugüne pek çok değişiklikten sonra park bugünkü durumuna gelmiştir.

Gezimizi sonlandırdıktan sonra çay bahçesinde çay içip, parkın her dönem farklı halini görmüş arkadaşlarımızdan kent belleğimizde önemli yeri olan Gençlik Parkı ile ilgili anıları dinledik. Ben ve Selma gururla nikahımızın burada gerçekleştirildiğini anlattık. Ankara’nın ayazında Ankara sevdalılarıyla güzel bir gün geçirdik. Yazımızın başlığı katılımcılardan Oya Hanım’ın önerisidir. Soğuk bir kış gününde sıcak bir enerjiyle bizi gezdiren Vedat OYGÜR Hocamıza ve etkinliğimize katılan gezgin ve fotoğraf sever dostlarımıza çok teşekkür ediyor, Derneğimizin 30 yıllık tecrübesi ile bir dahaki gezimizde görüşmek üzere diyoruz.

Fatma GÖKMEN

Kasım 2024

Fotoğraflar: Cengiz PAMUK ve Fatma GÖKMEN

30. YIL İÇİN ADIM ADIM, EL ELE

Fotoğraf Sanatı Kurumu Derneği (FSK) olarak bu aralar tatlı bir telaş içerisindeyiz. Çünkü derneğimiz Aralık ayında 30. yılını dolduruyor. Bu tatlı telaş ve heyecanla 30. yılımızı kutlamak üzere çeşitli etkinlikler düzenleyerek derneğimizin fotoğraf sanatına olan katkısını bir kez daha gözler önüne sermek istiyoruz. Bu özel kutlamalar kapsamında, her zaman olduğu gibi fotoğraf dünyasına farklı bir bakış açısı sunacak zengin bir içerik ile sanat severlerle buluşmayı planlıyoruz.

Etkinliklerimizin başında, fotoğrafın sanatsal, estetik ve kültürel boyutlarını derinlemesine inceleyen ve dernek üyelerimizin eserlerinin yer aldığı bir fotoğraf sergisine yer vereceğiz. Gücümüzü üyelerimizden aldığımızı ve bu güçle durmadan, adım adım ileriye doğru yürüdüğümüzü her defasında belirterek ve yine, yeniden el ele diyerek, geçmişten günümüze fotoğrafın evrimini ve günümüzdeki en yeni teknikleri yansıtan seçkin eserleri ziyaretçilerimize sunacağız.

Ayrıca, fotoğraf sanatına olan katkılarıyla tanınan fotoğraf sanatçılarına plaket töreni düzenleyecek ve böylece derneğimizin geçmiş 30 yılındaki başarılarını onurlandıracağız.

Etkinlik takvimi içerisinde aynı zamanda, fotoğrafın geleceğine dair önemli bir tartışma fırsatı da sunacağız: “Geçmişten Geleceğe Fotoğraf ve Yapay Zekâ” isimli panel, teknolojinin sanat üzerindeki etkilerini tartışmak amacıyla fotoğraf sanatçıları ve akademisyenlerin katılımıyla gerçekleşecektir. Bu panelde, fotoğraf sanatının geçmişten günümüze geçirdiği dönüşümün yanı sıra, yapay zekâ ve dijital teknolojilerin fotoğraf sanatını nasıl şekillendirdiği ve gelecekte nasıl bir yön alacağı ele alınacaktır.

Sergi fotoğraflarının yer aldığı gösteri, üye gösterileri, atölye tanıtım gösterileri, dans gösterileri ve müzik dinletileri eşliğinde keyifli anların yaşanacağı daha pek çok sürpriz ile son bulacak etkinliklerimiz, 28 Aralık 2024 ile 4 Ocak 2025 tarihleri arasında, Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezinde gerçekleştirilecektir. Fotoğrafın sanatla buluştuğu bu önemli dönüm noktasına katkıda bulunmak ve fotoğrafın evrimini yakından takip etmek isteyen tüm sanat severler bu kapsamlı etkinliğe davetlidir.

Aralık 2024

Seda FELEKOĞLU

FSK Yönetim Kurulu Başkanı

FOTOĞRAF VE RESİM

Fotoğraf, bir anı veya görüntüyü ışık kullanarak kaydetme sanatıdır.

Resim ise; bir kişinin gördüğü, düşündüğü veya hayal ettiği şeyleri çizgi, renk ve şekillerle kâğıt veya tuval üzerine aktarma sanatıdır.

Fotoğraf ve resim, yüzeyde iki ayrı sanat disiplini gibi görünse de, derinliklerinde birbirine sıkı sıkıya örülmüş, zamana ve mekâna dair özgün bir hikâyenin iki farklı anlatıcısıdır. Fotoğraf, bir anı ölümsüzleştirmenin, yaşamı belirli bir zaman diliminde durdurup anı yakalamanın en dolaysız yoludur. Objektifin arkasındaki sanatçı, ışığın kıvrımlarını, gölgelerin belirsiz sınırlarını ve mekânın ruhunu yakalamaya çabalar. Oysa resimde sanatçı, aynı sahneyi, içsel dünyasındaki hayallerini fırtınaları, dinginlikleri, çoşkusunu ve ruhunu katarak fırçasıyla tuvale veya kâğıda taşır.  

Fotoğrafın sert gerçekliği, resmin estetik duygusallığıyla birleştiğinde, ortaya göz alıcı bir armoni çıkar. Fotoğrafçı, bir karede doğayı, insan yüzlerinin anlatılmamış hikâyelerini ya da köyün yıpranmış duvarlarını yakalarken, ressam, bu anları fırçanın ucu ile yeniden biçimlendirir.  Gördüklerini aynen değil, ekleme ve çıkartılan nesnelerle yeniden yaratır. İşte bu durumda kullandığı renklerden ressamın ruh durumunu ve tarzını belirleyebilirsiniz. Bir fotoğraf karesi, ressamın tarzıyla bambaşka bir halde yeniden doğar.

Her iki sanat dalında olmazsa olmaz ortak konu kompozisyondur. Fotoğraf ile verilmek istenen mesajın izleyici tarafından anlaşılabilmesi için, fotoğrafta ifadeyi sağlayan görüntünün belirgin olması gerekir. O nedenle kadraja giren objeleri göze hoş gelen şekilde seçme ve düzenleme yapılmalıdır. Resim yaparken de aynı şekilde öne çıkmasını istediğiniz nesneleri kâğıda veya tuvale perspektif kurallarına uygun görseli güçlü olacak şekilde düzenleme yapılarak aktarılmalıdır.

Ben bir fotoğrafçı, aynı zamanda ressam olarak her iki durumu da deneyimlemiş biriyim. Fotoğrafçı olarak dondurduğunuz bir anı, resim sanatıyla ruhunuzu katarak, yeniden yorumlayarak, bambaşka bir şekilde anlatmak paha biçilmez ve heyecan vericidir.

Sadece renklerle fotoğraftaki bir öyküden kendi çıkarımlarınızı ve hissettiklerinizi kağıda yansıtmak büyük özgürlük. Fotoğrafın an duygusu ile resmin zamansız özgür ruhu birleşince birbirini tamamlayan ve besleyen muhteşem bir uyum oluşuyor. Bu nedenle fotoğraf ve resim, birbirinden ilham alan iki sanat dalıdır. Ressam nasıl bir fotoğraftan ilham alabiliyorsa, fotoğrafçı da gördüğü bir resimden ilham alarak, değişik ışık ve perspektiflerle anı ve görüntüyü yakalayabilir. Aslında her iki sanat dalının amacı da gördüklerini ve hissettiklerini sanatına dahil etmektir ve bu şekilde aktarmaktır. 

Fotoğrafçı anı sabitlemekte ışığı kullanırken, ressam boya ve fırça kullanır. Ben gördüklerimi fotoğraflarken ve fotoğraflarımı fırça ve boyalarla tuval veya kâğıda aktarırken yani her iki durumda da inanılmaz keyif alıyorum. Örneğin bir fotoğraf gezisinden döndüğümde fotoğrafları arşivlerken o anları tekrar yaşıyorum. Daha sonra fotoğraftaki gerçekliği tuvale veya kağıda resmederken renklerin gücüyle hislerimi ve duygularımı aktarmaya çalışıyorum. 

Fotoğraf ve resim birbirinden bağımsız iki sanat formu gibi görünse de özgün bir hikayeyi farklı biçimlerde anlatan iki sıkı dost gibidir. Sanatın her türlüsü ruha iyi gelir. 

Sanat insanı besler..  Sanat insanı iyileştirir.. Sanat birleştirir..

Müjgan KÖSE

Ekim 2024

BİR BİLENLE GEZİYORUZ: YENİŞEHİR

Fotoğraf: Cengiz PAMUK

“Ankara Kültür Rotaları: Bir Bilenle Geziyoruz” kapsamında bu ay Sayın Dr. Ali Vedat OYGÜR rehberliğinde günlük yaşamımızda her birimizin mutlaka uğradığı Kızılay-Yenişehir bölgesinde gezdik.

Cumhuriyet kurulduktan sonra modern bir şehir inşası çalışmalarına başlanılmıştır. Bölge kalkındırılırken ilk olarak bahçe içerisinde, modern olarak tasarlanan güzel evlerin yapımı ile işe başlanmış, böylece Yenişehir bölgesi oluşturulmuştur. Bu bölgeye başlangıçta 198 tane bahçeli tek katlı memur evi ile 12 adet muhteşem villa yapılmıştır. Bu villalardan günümüze kalan sadece Mado tarafından kullanılan binadır.

Fotoğraf: Cengiz PAMUK

İncesu Deresinin bulunduğu büyükçe bir meydanda yapılan Eller heykeli hakkında eserin sahibi olan Heykel Sanatçısı Metin Yurdanur’un heykel hakkındaki kendi yorumu: “Eller beynin ve gözün bir parçasıdır” şeklindedir. 

Fotoğraf: Cengiz PAMUK

Kızılay’ ın girişinde bulunan, Hatti soylularının mezarlarından çıkan, cenaze törenlerinde bayrak şeklinde asılan geyik heykeli Heykeltraş Nusret Suman tarafından 1978 yılında yapılmıştır. 

Ankara Valiliği olarak kullanılan bina 1926’da gününün modern mimari akımına uygun olarak inşa edilmiştir. 

Gürkent olarak günümüzde hayatına devam eden bina, 1963’te Kent Otel ismiyle kullanılmaya başlanmıştır. Kent Otel olarak kullanıldığı süreçte sahneye çıkan sanatçıların kocaman afişleri sürekli camlarına asılırmış.  

Balıkçıoğlu Pasajının olduğu yerde 3 katlı ve 1100 oturma koltuklu Ankara Sineması vardır.

Zafer Meydanı; ağaçlar, yeşillikler arasında halkın nefes aldığı çok geniş bir ortak alandır. Ortasındaki Atatürk Heykelinin yönü artık Doğu’ya bakmaktadır. Savaş bitmiştir ve bundan sonra kalkınmaya, devletin birlik beraberliğine önem vereceğiz der gibidir.

Fotoğraf: Cengiz PAMUK

1935 yılında yapılan Büyük Çarşının olduğu binada Muhsin Ertuğrul’un da girişimiyle Büyük Sinema kurulur. Ülkenin siyasetçileri ve bürokratlarının uğrak yeridir, İsmet İnönü her Perşembe locada görülür.  

Divan Pastanesinin olduğu yerde, 1928 yılında Ankara’nın ilk özel hastanesi olan Ankara Sıhhat Yurdu kurulur. Bina aynı zamanda Sabahattin Ali’nin oturduğu evdir.

Ankara Sanat Tiyatrosu 1963 yılında kurulmuştur. Sanat kokan bu mekânın 2020 yılında mahkeme kararıyla boşaltılması kararı verilmesi sonrası tiyatro ekibi Bilkent Sahnesine taşınmıştır. 

Fotoğraf: Cengiz PAMUK

İzmir Caddesi 28 numaradaki Anadolu Kulübü binası yapıldığı haliyle ayakta kalmayı başarmıştır. Milletvekillerinin hizmetinde olan otel, balo salonu, kokteyl salonu, restoranı ve kütüphanesi vardır.

1978 yılında Eski Belediye Başkanı Ali Dinçer, İzmir Caddesini günümüzden farklı olarak yayalara açık olacak şekilde düzenlemiştir.    

Cafe Down’un olduğu yerde Özen Pastanesi açılmış, o zamanlar burası Paris kafelerini andırmaktaymış. Pastaları ile ün yapmış ve çok rağbet görmüştür. Nurullah Ataç buranın baş müdavimiymiş. Orhan Veli ve Melih Cevdet Anday’ın Garip Şiir Akımını burada başlattığı söylenir. Şiir saatleri ile müşterilerine sanat dolu bir sosyal ortam yaratan mekân, zamanla bir sanat merkezi haline gelmiştir.         

Bulvarda, Toygar ailesinin yaptırdığı 3 katlı bir Cumhuriyet dönemi binası vardır ki 1936’da yapıldığı ilk halini hala muhafaza eden bu Cumhuriyet dönemi bina sanki insana zamanda yolculuk yaptırıyor. 

İş Bankası binasının bulunduğu yerde Salih Bozok’un yaptırdığı Kutlu Pansiyon evi vardır. Burası bekarlar için kaloriferli, telefonlu bir apartman olarak yapılmış, binanın zemin katında da Kutlu Pastanesi bulunmaktaydı.

Fotoğraf: Cengiz PAMUK

1956’da İzmir Üst geçidinin bittiği noktada Tuna Caddesindeki ilk binada Piknik isimli mekân açılmıştır. Şarküteri, sandviç ve lokanta olarak 3 bölümden oluşur. Piknik Sevgi Soysal’ın ikinci evi olmuştur.

Tuna Caddesi’nde 1956’da Yeni Sahne kurulmuş, 49 yıl boyunca sayısız muhteşem gösterilere sahne olan, halkın çok kolay ulaşabildiği bir noktadaki tiyatro salonu maalesef 2006 yılına gelindiğinde bina sahibi Ormancılar Derneği tarafından boşalttırılır ve kapanır.

Ziraat Bankası Lojmanları Mimar Giulio Mongeri tarafından 1926’da yapılmıştır. Birinci ulusal mimari tarzında olup, geniş süslü çatı saçakları, büyük pencereleri vardır. 

Sakarya Caddesinden üst geçitle yolun karşısına geçtiğimiz alanda Lozan Parkından kalan küçük bir parça kısımdaki ağaçlar, günümüzde binalara karşı koymayı başaran bir gururla hala ayaktayız der gibi insanı karşılamaktadır.   

Mustafa Necati Kültür Evi; Mithatpaşa Caddesi’nde 3 katlı bir köşktür. Daha önce Irak Büyükelçiliği olarak da kullanılan binanın ismi günümüzde Nuri Pakdil Kültür Evi olarak değiştirilmiştir.

Soysal İşhanı’nın olduğu yerde Soysal Apartmanı bulunmaktadır. 3 katlı 2 kanattan meydana gelen apartmanın iç kısmındaki yapı hala ayaktadır. Yıkılan Soysal Apartmanı ise zamanına göre çok konforlu, kaloriferli, terasında yeşilliklerin olduğu, havuzunda kırmızı balıkların yüzdüğü, seyir alanı olan keyifli bir mekanmış. Yazar Ayşe Kulin’in çocukluğunun geçtiği bina, Adı Aylin isimli romanına da konu olan apartmandır. Aylin karakteri aslında Ayşe Kulin’in kapı komşusuymuş.   

Sakarya Caddesi girişinde bulunan Tarhan Kitabevi 1970 yılında açılarak sahibi İzzet Tarhan Bey 2001 yılında hayatını kaybedene kadar faaliyetini sürdürmüştür.

Selma ÜNAL

Ekim 2024

Fotoğraf: Cengiz PAMUK

GEZGİN KADRAJ: GÖYNÜK FOTOĞRAF UYGULAMA GEZİSİ

(Taraklı, Göynük ile Çubuk ve Sünnet Gölleri)

Fotoğraf Sanatı Kurumu Derneği ile Doğa ve Tarih Gezisinde

20 Ekim 2024 Pazar günü, Fotoğraf Sanatı Kurumu Derneği olarak düzenlediğimiz gezi, hem doğal güzellikleri hem de tarihi dokusu ile bilinen yerleri keşfetmek amacıyla gerçekleştirildi. Katılımcılarımızla birlikte, göz alıcı manzaralar eşliğinde keyifli anlar yaşadık ve fotoğraf sanatıyla ilgili becerilerimizi geliştirdik.

Sabahın İlk Işıklarıyla Yola Çıkış

Gezi, sabahın erken saatlerinde, kumrular sokakta buluşarak başlamış oldu. Katılımcılarımızın tamamlanması ile yola çıktık, gezimizin ilk durağı olan Nallıhan’ da o bölgeye özgü kahvaltımızı yaptık. Yolculuk boyunca, sonbaharın başlangıcıyla birlikte, karasal iklimin sunduğu sert hava koşulları ve metropol şehrin gürültü ve kalabalığından uzaklaşarak, doğanın renk cümbüşünü sergileyen ormanlık alanlar ve doğanın yeşile bürünen doğal haline doğru yol aldık.

TARAKLI

İlk durağımız Sakarya’nın tarihi ilçesi Taraklı oldu, Bağdat yolu üzerinde konumlanmış ve zengin kültürel mirasıyla dikkat çeken bir yerleşimdir. Osmanlı döneminin izlerini taşıyan Taraklı, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, bu sayede kendine özgü bir kimlik kazanmıştır.

Tarihî ve Kültürel Zenginlikler

Taraklı, mimarisiyle göz dolduran eski taş evleri, dar sokakları ve tarihi camileri ile ön plana çıkmaktadır. Adını şimşir tarak yapımından almış olup, ses ve çevre kirliliğinden uzak konumuyla İtalya merkezli Cittaslow (Sakin Şehir) ağına dahil olan sayılı ilçelerimizden birisidir. Özellikle 19. yüzyıldan kalma yapılar, yöre halkının yaşam tarzını ve geleneklerini yansıtan önemli örneklerdir. Taraklı Evleri, yerel taş ustaları tarafından inşa edilmiş ve bölgenin mimari özelliklerini sergilemektedir. Bu evlerin çoğu, restore edilerek turizme kazandırılmıştır. 

Taraklının meydanında durup, yerel halkla sohbet ettik yöresel ürünlerden oluşan ürünler aldık. Onların yaşam tarzları ve gelenekleri hakkında bilgi ve edindiğimiz izlenimler, gezimize ayrı bir derinlik kattı. Fotoğrafçılarımız, ilçenin geleneksel mimarisini ve yerel halkın günlük yaşamını ölümsüzleştirmek için fotoğraflar çekti.

Doğal Güzellikler

Taraklı, sadece tarihi yapılarıyla değil, aynı zamanda doğal güzellikleriyle de öne çıkmaktadır. Etrafındaki yemyeşil ormanlar ve dereler, yürüyüş ve doğa aktiviteleri için ideal alanlar sunmaktadır. Özellikle sonbahar aylarında, ağaçların yapraklarının renk değiştirmesiyle birlikte Taraklı, görsel bir şölen sunmaktadır.

GÖYNÜK

İkinci durağımız, doğal ve tarihi alanlarıyla bilinen Bolu Göynük’ tü. Bu güzide ilçede, doğanın sunduğu manzaralarla tarihî dokunun iç içe geçtiği eşsiz bir deneyim yaşadık.

Göynük’ e vardığımızda, tarihi atmosferi hemen hissettik. Osmanlı dönemine ait yapılar, taş evler ve dar sokaklar, bu bölgenin tarihini yansıtan etkileyici örneklerdi. İlk olarak, 18. yüzyıldan kalma tarihi Göynük Evleri’ni ziyaret ettik. Restorasyon çalışmalarıyla günümüze taşınan bu evler, mimari zarafetleriyle fotoğraflarımıza eşlik etti. İlçede yer alan bölgenin tarihi ve kültürel önemini yansıtan etkileyici bir yapı olan zafer kulesine çıkarak panoramik seyir yanı sıra ilçenin tepeden fotoğraflarını çekme fırsatı bulduk. Osmanlı döneminin izlerini taşıyan bu kule, hem mimari özelliği hem de bulunduğu konumla ziyaretçilerine büyüleyici manzaralar sunmaktadır.

Orman ve Göl Manzaraları

Tarihi keşiflerimizin ardından, üçüncü durağımız doğanın büyüleyici güzelliklerini keşfetmek için çubuk gölü kenarına yöneldik. Göynük’teki çubuk göleti, etrafındaki yeşil alanlar ve ağaçlar arasında huzur dolu bir ortam sunmaktadır. Hava şartlarının elverdiği ölçüde gölün çevresindeki yürüyüş yollarında dolaşarak, fotoğraflar çektik, her köşede farklı bir manzarayla karşılaştık.

Gezimizin son durağı olarak Sünnet Gölü’ne ulaştık. Akşamüstü, gölün huzur veren manzarası ve gün batımının oluşturduğu atmosferde ışığın ve hava şartlarının elverdiği ölçüde fotoğraflar çekmeye çalıştık, günün yorgunluğunu atmak ve doğanın güzelliklerini bir kez daha keşfetmek için mükemmel bir fırsatı kısa süreliğine de olsa görmüş olduk.

Sünnet Gölü’ndeki bu unutulmaz akşam, hem doğanın güzelliklerini keşfetmek hem de arkadaşlık bağlarını güçlendirmek için harika bir son noktasıydı. Fotoğraf gezimizin en güzel anılarından biri olarak aklımızda kalacak olan bu deneyim, bizi doğanın ve sanatın bir araya geldiği eşsiz bir yolculuğa davet etti.

Sonuç olarak, 20 Ekim Pazar günü gerçekleştirdiğimiz gezi, sadece fotoğraf çekmekle kalmayıp, doğayla ve tarih ile iç içe geçirdiğimiz bir deneyim oldu. Katılımcılarımız, hem sanat hem de arkadaşlık bağları kurarak, dolu dolu bir gün geçirdi. Bu tür etkinliklerin devamının geleceğini umuyoruz; çünkü fotoğraf sanatı, doğayı ve insanları bir araya getirmenin en güzel yollarından biridir.

   

Murat BERKYÜREK

20 Ekim 2024

SONBAHAR ÜZERİNE

Sonbahar; 23 Eylül ile 21 Aralık günleri arasındaki bir mevsimsel tanımdır. Bu mevsimsel tanım fotografik açıdan dünya üzerinde her ülke için başka bir anlam taşır.  Bu yazı; Türkiye’ nin sonbahar mevsiminin fotografik açıdan değerlendirmesini içermektedir. 

Sonbahar Işıkları:

23 Eylül ekinoksunda oluşan gece gündüz eşitliğinden 21 Aralık kış dönümündeki en kısa gündüze kadar gün ışığı her gün azalır ve güneş daha yatay bir ışıkla gelir. Bu durum fotografik ışık olarak şu anlama gelir: 

  • Uzun süreler yatay gün ışığı vardır ve sıcak tonlardadır. Güneşin 30 derecelik açının altına düşmesiyle ışıklarda açının azalması ile doğru orantılı gittikçe artan sıcak tonlar oluşur. 
  • Yatay ışıkla birlikte ışığın şiddeti azaldığından dinamik aralık ve kontrast azalır. Fotoğrafta açık ve koyu tonlu tüm detayları görebilir ve kayıpsız kaydedebilirsiniz.
  • Yatay ışıkla birlikte gölgelerin oluşmasıyla hacim ve derinlik etkisi artar. Fotoğrafınız bir boyut kazanmıştır.
  • Değişken atmosferik koşullar nedeniyle gün içinde çok farklı ışıklar görülebilir.
  • Bahar mevsimleri fotoğrafçılar için en iyi ışık dönemleridir.

Kentlerde Sonbahar:

Kent manzarası, sokak fotoğrafları, festivaller, günlük yaşam vb. kente ait her konuda dik açıyla gelen ışıklar ve yüksek kontrast nedeniyle genelde sorun oluşturmaktadır.  Bu anlamda sonbaharın düşük kontrastlı yatay ışıkları kenti görünür yapmaktadır.  Sokaklarda ışığın kontrastı düşüktür ayrıca çoğu zaman homojen ışık olduğundan sokakların her iki cephesi de görünür ve sokağa ait her şey kaydedilebilir.  

Sonbahar yağmurları şehrin görüntüsünü tamamen değiştirir.

Şehirdeki parklar, ağaçlar ve çalılar renk dönüşümüne uğradığından özel fotoğraflar çekilebilir.

Kent manzaraları için çok özel ışık koşulları ve atmosferik ortamlar oluşmuştur. 

Sonbahar ile kentteki yaşam çeşitlenir ve kente hayat gelir (okullar açılır, iş hayatı hızlanır, ulaşım artar, kutlamalar, konserler, festival, özel günler vb.). 

Doğada ve Kırsal Alanlarda Sonbahar:

Ülkemizde doğada sonbahar denilince öncelikle aklımıza geniş yapraklı ormanlardaki ağaç ve çalı yapraklarının renk değişimi akla gelir. 

Sonbaharın sunduğu iyi ışık koşulları, sis ve puslar, geniş yapraklı ağaç ve çalıların yapraklarının renk değişimi, yapraklarının dökülmesi nedeniyle oluşan formları ve çevre ortamları, doygun renkler oluşturur. Oluşan bu fotografik etkenlerle birlikte kırsal yaşam, doğa manzarası, orman ve ağaç fotoğrafları, sular ve yansımalar gibi unsurların birlikte en iyi şekilde fotoğraflanabilmesi nedeniyle, sonbaharlar en çok tercih edilen mevsimdir. 

• Geniş yapraklı ağaçlar sonbahar peyzajı açısından tercih edilir. Geniş yapraklı ağaçların dağılımı özellikle Türkiye’nin kuzey kısmındadır. Özellikle Karadeniz bölgesi en çok geniş yapraklı ormanlara sahiptir. 

• Sonbahar renkleri temel olarak sarı ve kırmızıdan oluşur. Kahverengi; sarı yaprakların dönüşen ikinci aşamadaki renkleridir.

• Yaprakların renk değişimi ısının öncelikle azaldığı yükseklerden ekim ayının başlarında başlar genel olarak kasım ayının ortalarına doğru deniz seviyesinde biter. Her gün sonbaharın renkleri başka yüksekliktedir.

• Yaprakların renk değişimi her yıl aynı zamanlarda olmaz. Yaz ve sonbaharın sıcak geçmesine, ani soğuk olup olmadığına bağlı olarak 2 haftaya yakın oynamalar olur.

• Sonbahardaki ani hava soğumaları ve don, yaprakların yavaşça sararmalarını engeller. Dondan sonra yapraklar hızla önce sarıya (bazen hiç sararmadan) ve sonra kahverengiye dönüşüp dökülürler. Bazı sonbaharların iyi renk almamasının nedenlerinden biri budur. 

• Aynı bölgenin Kuzey ve Güney yüzlerinde farklı sonbahar renklerine rastlayabilirsiniz.

• En iyi sonbahar renklerine ve görüntülerine 500-1200m arasındaki geniş yapraklı ve iğne yapraklı ağaçların bulunduğu bölgelerde rastlanmaktadır. Ekim ayının ikinci yarısından sonra ani hava soğumaları 1000m üzerinde kar yağışına neden olabilmektedir. 1000m üzerinde karlı sonbahar ve daha alçaklarda ise yağmurlu sonbahar görüntüleri eşsizdir. 

• Sis ve yağmur sonbahar fotoğrafı için büyük avantajdır. Genellikle sabah saatlerinde sis ve pusu görebilirsiniz. Yoğun olmayan sisler içindeki ormanda yağmurlarla ıslanarak renkleri iyice doymuş ağaç gövdeleri ve renkli yapraklar son derece güzel görünürler. Göller ve akarsularla birlikte sonbahar görüntüleri çok daha fazla etkileyici olur.

• Durgun sulardaki sonbahar yansımalarının gerçek gibi duruşu ve resim etkisi oluşturması çok etkileyicidir.

• Ters ışık, ışık geçirgenliği olan yaprakların iyice ışıldamasına neden olur ve özel fotoğraflar elde edilebilir.  

• Her ağaç sonbahar peyzajı olarak farklı renklere sahiptir. Bu bitkiler ve renkleri şunlardır: Sarı renkler için; ova akçaağacı, çınar yapraklı akçaağaç, huş, kestane, gürgen, doğu kayını, erguvan, kavak, dişbudak örnek olarak verilebilir. Kırmızı renkli yapraklı ağaçlar ise; japon akçaağacı, çınar yapraklı akçaağaç, kızılcık, taflan, kadın tuzluğu, üvez, kartopu, sığladır.

• Geç sonbaharla birlikte orman altındaki çalı ve otlarda renk değişimi tamamlanmak üzeredir. 

• Ağaçların yapraklarını dökmesiyle grafik ağırlıklı ve orman altı renkleriyle çok özel fotoğraflar elde edilebilir.

• Geç sonbaharlarda akarsu kenarları ve göller yapraklarla kaplanır. Bu sayede daha önce çıplak kaya, toprak durumundaki alanlar birbirinden farklı renklerdeki yapraklarla donanır. Dolayısıyla bu alanların en güzel fotoğrafları bu zaman diliminde ortaya çıkar.

• Uzun pozlama tekniği sonbaharda sık kullanılır. Hareketli sular, rüzgârlı ormanlar, hareketli bulutlar vb. olgular güzel sonuçlar verir. Uzun pozlama ile hareketli sular üzerine düşen yaprakların hareketleri gösterilebilir. Çok farklı, netliği olmayan yaprak hareketleri çekmek mümkün olabilir. Özellikle dairesel veya benzer hareketler daha etkileyicidir. 

• Kırsal yerleşimler ve yaşamlar sonbaharın oluşturduğu renk kontrası ile son derece güzeldir. Küçük köyler ve yaylalar da bambaşka rengarenk kırsal peyzajlar oluşturur.  Türkiye’de özellikle Küre Dağları, Artvin ve Şavşat civarı, Karadeniz yaylaları kırsal peyzaj açısından son derece güzeldir.  

• Kırsal yaşamda çok hareketlilik vardır. Otlar kesilir, salça, pekmez, vb. yapılarak kışa hazırlanılır, mantarlar toplanır vb. sonbahar renkleri ile kırsal yaşam çok güzeldir. 

• Kuş göçleri bahar aylarında olduğundan çok farklı türü çekme olanağı vardır.

• Kışa hazırlanan yaban yaşamı hareketlenmiştir. 

Sonbahar Fotoğraflarının Değerlendirilmesindeki Kriterler:

1- Yaratıcılık ve fotoğrafın bir hikayesinin olması,

2- İyi ışık ve sorunsuz bir teknik kullanımı, 

3- Sonbahara ait izlerinin varlığı. (Sonbaharda oluşan yaprak renkleri, atmosferik koşullar, kırsal yaşamlar vb.)

Ekim 2024

Ali İhsan GÖKÇEN

CUMHURİYET’ İN ANKARA’ SI

Cumhuriyet’ in ilanıyla birlikte Türkiye’nin başkenti olarak seçilen Ankara, yeni bir ülkenin modern yüzünü temsil eden bir şehir olarak hızla gelişti. Bu dönemin mimari, sosyokültürel ve siyasal dokusu, cumhuriyetin ruhunu yansıtan birçok unsuru barındırıyor. “Cumhuriyet’in Ankara’sı” başlıklı ayın fotoğrafı etkinliğinde bu tarihi dokuyu en iyi şekilde anlatan karelerin öne çıkması büyük önem taşıyor.

Cumhuriyet dönemi Ankara’sı; mimarisi, kültürel yapısı ve insanlarının şehirle kurduğu bağlar açısından fotoğrafçılıkta oldukça zengin bir tema sunar. Bu konuyla ilgili olarak aşağıdaki temalar fotoğraflarda aranması gereken unsurlar arasında yer alır:

1. Mimari ve Modernleşme:

    Cumhuriyet’in simgesi olan devlet binaları, meclis, bakanlıklar ve o dönem yapılan kamusal yapılar, Cumhuriyet’in Ankara’sının en belirgin unsurlarıdır. Fotoğraf karelerinde bu yapılar şehrin modernleşme sürecini vurgulayan detaylar olarak öne çıkmalıdır. Atatürk Bulvarı, Eski TBMM binası gibi simgesel mekânlar dönemin ruhunu en iyi yansıtan noktalardandır.

    2. Şehir Planlaması ve Açık Alanlar:

    Cumhuriyet’in Ankara’sında şehir planlamasına verilen önem dikkat çekicidir. Geniş meydanlar, düzenli caddeler ve yeşil alanlar yeni başkentin modernliğini vurgulayan unsurlardır. Bu tür alanlar fotoğrafçıların geniş açılı kadrajlarla yakalayabileceği sahneler sunar. Güvenpark gibi kamusal alanlar hem fotoğraf kompozisyonu için fırsatlar yaratır hem de dönemin şehircilik anlayışını gözler önüne serer.

    3. İnsan ve Sosyal Yaşam:

    Cumhuriyet’ in ilk yıllarındaki Ankara’ da yaşayan insanların gündelik hayatları o dönemin sosyal ve kültürel dinamiklerini yansıtır. İnsanların modernleşme çabaları, Batılı yaşam tarzını benimsemeye çalışmaları ve kamusal alanlarda özgürce dolaşmaları, o yılların önemli detaylarıdır. Bu sebeple eski sokaklardan kareler ya da dönemin kıyafetleri içindeki insanlar etkileyici bir kompozisyon oluşturabilir.

    4. Anıtkabir ve Atatürk’ ün Mirası:

    Anıtkabir Cumhuriyet’ in Ankara’ sının en önemli sembollerinden biridir. Bu mekânın fotoğrafları Cumhuriyet’in kurucusuna olan saygıyı ve bağlılığı simgeler. Fotoğraf kompozisyonunda Anıtkabir’in heybetli yapısı ve ziyaretçilerin buraya olan saygılı tutumu güçlü bir tema oluşturur.

    Fotoğraf Kompozisyonu Önerileri

    Cumhuriyet’ in Ankara’ sı temasını işlerken başarılı bir fotoğraf kompozisyonu oluşturmak için dikkate alınması gereken bazı unsurlar şunlardır:

    1. Geometri ve Çizgiler:

      Şehrin modernleşme süreci düzenli yapılaşma ve açık alanlarda dikkat çekici geometrik şekiller yaratır. Caddelerdeki simetrik ağaç dizilimleri, binaların modernist mimari tarzı ya da meydanlarda yer alan heykeller gibi unsurlar fotoğraflarda kompozisyonu güçlendiren görsel unsurlar olabilir.

      2. Işık ve Gölge Oyunları:

      Geniş caddeler, meydanlar ve binaların arasındaki alanlar, özellikle sabah ya da akşam saatlerinde dramatik ışık oyunları yaratır. Bu zaman dilimlerinde çekilecek fotoğraflarda ışık ve gölgelerin yarattığı zıtlıklar güçlü bir estetik etki oluşturur.

      3. İnsan-Mekân İlişkisi:

      İnsanların Cumhuriyet’ in Ankara’ sı ile olan ilişkisini yansıtmak fotoğrafların duygusal ve sosyal boyutunu güçlendirecektir. Kamu binalarının önünde yürüyen insanlar, meydanlarda toplanan gruplar ya da binaların gölgesinde oturan bir kişi şehrin insanlarla olan bağını ortaya koyar. Bu ilişkiyi gözler önüne seren kompozisyonlar izleyiciyi fotoğrafın içine çekecektir.

      4. Renk ve Monokromatizm:

      Cumhuriyet’ in Ankara’ sı temalı fotoğraflarda renklerin kullanımı da önemlidir. Modern binaların gri tonları, yeşil alanların parlaklığı ya da bayraklardaki kırmızı-beyaz kontrastı görsel olarak etkileyici sahneler sunar. Ancak bazı karelerde monokrom kullanımı da tarihi dokuya vurgu yapabilir.

      5. Tören Coşkusu:

      Cumhuriyet’ in Ankara’ sı temasının en önemli unsurlarından biri de resmi bayramlar ve coşkuyla kutlanmasıdır. Uzun pozlama teknikleriyle coşkulu anlatım yaratılabilir.

      Örnek Kompozisyonlar

      • Eski TBMM binasının önünde, sabahın ilk ışıklarında çekilmiş bir fotoğraf. Bina arka planda güçlü bir simge olarak dururken, ön planda yalnız bir insan silueti bina ile ilişki kurarak fotoğrafa derinlik kazandırıyor.
      • Atatürk Bulvarı’ nda sabah saatlerinde çekilmiş bir geniş açı fotoğraf. Bulvarın iki yanındaki ağaçlar simetrik bir şekilde kadrajlanmış, ortadan geçen tramvay hareket halinde yakalanarak Cumhuriyet’in modernleşme sürecini yansıtıyor.
      • Güvenpark’ ta öğleden sonra bir kalabalık. Gölgeler insanların üzerine düşerken, parkın ortasındaki anıt güçlü bir odak noktası olarak öne çıkıyor.

      Fotoğraf Seçiciliğinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

      1. Estetik ve Teknik Yeterlilik:

        Fotoğrafın kompozisyonu, ışık kullanımı, renk ve ton dengesi gibi estetik unsurlar seçim sürecinde önemli bir kriterdir. Bu tür fotoğraflar hem teknik anlamda başarılı olmalı hem de estetik açıdan tatmin edici bir bütünlük sunmalıdır.

        2. Tarihi Bağlam ve Hikâye:

        Fotoğrafın yalnızca görsel olarak güçlü olması yetmez, aynı zamanda bir hikâye anlatması da gerekir. Seçilecek karelerin Cumhuriyet’in ilk yıllarına dair güçlü bir anlatı taşıması önemlidir. Bir fotoğraf izleyiciyi yalnızca bir an ile sınırlamamalı onu dönemin içine çekmelidir.

        3. Duygu Yüklü Kareler:

        Fotoğraflar sadece şehrin fiziksel yapısını değil aynı zamanda o dönemin ruhunu da yansıtmalı. Cumhuriyet’ in coşkusunu, modernleşmenin getirdiği heyecanı ya da toplumsal değişimleri fotoğraflara aktarmak izleyicinin de bu duyguları hissetmesini sağlayacaktır.

        Sonuç:

        Cumhuriyet’ in Ankara’ sı temalı fotoğrafların seçimi hem tarihsel bir derinlik hem de sanatsal bir duyarlılık gerektirir. Fotoğrafçıların dönemin ruhunu yansıtan sahneleri yakalayarak bu büyük değişim sürecini estetik bir dille anlatması beklenir. Bu süreçte hem tarihsel bağlam hem de teknik yeterlilik fotoğraf seçiminde belirleyici rol oynar. Ayın fotoğrafı olarak seçilecek kare hem Cumhuriyet’in modernleşme sürecine tanıklık eden hem de estetik açıdan etkileyici olan bir sahne olmalıdır.

        Ekim 2024

        Maruf ŞİNİK

        BİR BİLENLE GEZİYORUZ: ANITKABİR VE BARIŞ ORMANI

        Tandoğan meydanından Anıtkabir’e girdiğinizde, yolun iki tarafında yayılmış çok çeşitli, ağaçların bulunduğu bir orman karşılıyor sizi. Birden başka bir dünyaya girmiş gibi oluyorsunuz. Yemyeşil bir orman, ağaçlar, kuşlar … sonra, biraz yürüyüşten sonra birden bir ses kendinize getiriyor; “Çimlere basmak yasak!”

        Fotoğraf: Cengiz PAMUK

        Ankara’ nın göbeğindeki bu ormanın adı Barış Ormanı. 24 ülkenin toplam 2595 ağaç verdiği, ülkemizin 4 ayrı şehrinden, İstanbul, Ankara, Samsun, İzmir’ den ağaçların getirilip dikildiği bir orman.  750 dönümlük Anıtkabir alanının 630 dönümü bu ormana ait, sadece 120 dönümü anıt mezara ayrılmıştır.  Bu orman için en fazla ağaç 501 adetle ABD’ den geldi, en çok ağaç çeşidi 28 türle Yugoslavya’ dan geldi.

        Bir bilen Vedat Oygür’ le Anıtkabir’ i ziyaret ediyoruz. Yolun ilerisinde göreceğimiz simgelerin ne ifade ettiğini anlatıyor. Ben de sizi birinci dünya savaşı yıllarındaki ortama götüreyim. O zamanları hatırladığınızda simgelerin anlamını, onları oraya konulmasındaki düşünceyi daha iyi anlıyorsunuz.

        Semiha Ayverdi yaşadığı o yılları şöyle anlatıyor. “Gün geçmiyordu ki bir dostun bir akrabanın bir komşunun genç evlatlarının şehadet haberi gelmesindi. Canlar gidiyor mallar gidiyor yerler yurtlar birbirini ardına kayboluyordu.”“Halka vesika ile dağıtılan ekmek, kırmızımtırak bir balçıktı. Öğütülmüş mısır koçanı ile süpürge tohumunun bol miktarda karıştırıldığı bu hamurun adına mısır ekmeği deniyordu ve bir okkasının resmi fiyatı 50 para el altından alınan fiyatı ise 25 kuruştu. Bu çamurdan biraz daha fazla tedarik edebilmek için herkes o 25 kuruşu vermeye razıydı.”

        Şimdi yolumuza devam edelim. Vedat Hoca Anıtkabir’in tarihi konusunda bilgi vermeye başladı:

        “Atatürk’ ün naaşı 21 Kasım günü Etnografya Müzesinde hazırlanan katafalka yerleştiriliyor, katafalk Etnografyanın iç avlusunda mimar Bruno Taut tarafından hazırlanıyor. Ondan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi bir anıt mezar yapalım diye hemen toplantı yapıyor. Atatürk sağlığında yakınlarına “Ben sessiz sakin bir yerde, bir ağaç altında basit bir mezarda gömülmek istiyorum” diyor. Fakat Ata için ve o dönemin önemini anlatmak    için bir anıt mezar gerekiyor. Meclis 15 milletvekilinden oluşan bir komisyon kuruyor, komisyona Milli Savunma, İç İşleri, Milli Eğitim ve Bayındırlık bakanlarının müsteşar ve genel müdürleri de çağırılıyor. Komisyon ilk toplantıyı 6 Aralık günü yapıyor. Komisyon, bu konuda teknik bilgileri olmadığı için bilim adamları ve teknik uzmanları da çağırıyorlar.  Bunun üzerine Ankara imar planını hazırlayan Profesör Hermann Jansen, Bakanlıklar Mahallesi’ ni ve Güven Parkı yapan Profesör  Clemens Holzmeister,  Mimar Bruno Taut,  heykeltraş Rudolf Belling çağırılıyor. Komisyonda anıt mezarın nereye yapılması gerektiği konuşuluyor.  Bir çok öneriler çıkıyor, Çankaya köşkünün olduğu tepeye, Kaleye,  Kızıl tepeye yapalım önerileri oluyor. Trabzon Milletvekili Mimar Mithat Aydın karşı çıkıyor “Bunların hiçbiri Ankara’ nın her yerinden görülmez” diyor. Mithat Bey Ankara’ da araştırma yapıyor ve bugünkü yeri, o zamanki adı RASAT Tepeyi öneriyor. 7 Ocak 1939 günü hemen kamulaştırmaya başlanıyor, 550.000 metrekare kamulaştırma planlanıyor. Fakat İkinci Dünya Savaşı nedeniyle proje duruyor, daha sonra kamulaştırma 7 Temmuz günü tamamlanıyor, 287 dönüm kamulaştırılmış oluyor. Anıtmezar Projesi 1941 yılında başlıyor, 1 Mart 1941 günü proje yarışması açılıyor, 2 Mart 1942 günü yarışma tamamlanıyor.  Bunların içinden 3 eser seçiliyor. Eserlerin üçü de aynı değerde bulunuyor. Bu eserlerden birisi Güzel Sanatlar akademisinden Profesör Rudolf Belling ile Doçent Oğuz Arda’ nın projesi, birisi Alman Profesör Johannes Kruger’ in projesi, diğeri de İtalyan Profesör Arnaldo Foschini’nin projesi .  Genel Kurmay ve Hükumet temsilcileri Atanın anıt mezarının yabancı bir mimara yaptırılmasını uygun bulmuyorlar. Hükümet 7 Mayıs 1942 günü Oğuz Arda’ nın projesini kabul ediyor. Sonuç bir ay sonra 9 Haziran günü açıklanıyor.  Komisyon, bir buçuk sene sonra 28 Ekim 1943 günü projenin sahibinden bazı düzeltmeler yapılmasını talep ediyor. 18 Kasım günü uygulama projesi onaylanıyor.  İnşaat bir sene sonra 28 Ekim 1944’ te başlıyor. Tepenin üzerindeki toprak kaldırılıyor, toprağın altından iki tane Frig soylusuna ait mezar çıkıyor.  Onun üzerine inşat durduruluyor ve Dil Tarih Arkeoloji bölümünden uzmanlara haber veriliyor. 1 Temmuz 1945′ de arkeoloji kurtarma kazıları yapılıyor. Ondan sonra İnşaat yeniden başlıyor ve 15 yıl süren Anıtkabir projesi 1953 yılında bitiyor. Atatürk’ ün naaşı, 10 Kasım 1953 günü Etnoğrafya’ dan Anıtkabir’ e törenle naklediliyor.”

        Fotoğraf: Cengiz PAMUK

        Anıtkabir merdivenlerinin başındayız. Vedat Hoca açıklamalarına devam ediyor:

        “Arkadaşlar Anıtkabir yapısı buradan başlıyor. İleride bayrak direği gözüküyor, oraya doğru Giden yol Aslanlı Yol. Aslanlı Yolun 4 köşesinde kule var. Gördüğünüz bu merdivenlerin bir anlamı var. Karşımızda gördüğünüz merdiven 26 basamaklıdır. Başkomutanlık meydan savaşını anlatır.

        Yolun sonunda, şimdi tören alanı denilen yerin adı Zafer alanıdır. Buradaki isimler hep milli mücadele ile ilgilidir. Zafer alanı ve Aslanlı Yolun dört köşesinde kuleler vardır. Bunların her biri milli mücadele adımıdır. Ona göre sırayla adlandırılmıştır. Kulelerin üzerinde mızrak uçları vardır. Bu eski bir Türk geleneğidir, Türkler çadırlarının ortasına mızrak takarlardı. Bunların adı temrendir. Mızrak ucu manasındadır. Orta Asya’ dan gelen bütün Türklerin mızrak uçları bu şekildedir. Türklerde bu mızrak uçları aynı zamanda çadırı toplayıp tutar.”

        Anıtkabir’de İstiklal Kulesi, Hürriyet Kulesi, Zafer Kulesi, Mehmetçik Kulesi, Müdafaa-i Hukuk Kulesi, Misak-ı Milli Kulesi, 23 Nisan Kulesi, Cumhuriyet Kulesi, Barış Kulesi ve İnkılap Kulesi olmak üzere toplamda 10 adet kule yer alıyor.

        Bu açıklamalardan sonra yürüyüşümüze devam ettik. Karşımızda aslanlı yol var. Aslanlı yol 260 metredir.  Yolun İki tarafında 12’ şer aslan var. Bunlar tarihteki 24 Oğuz boyunu anlatır.

        Vedat Hocamızın anlatımı eşliğinde kuleleri gezmeye başlıyoruz.

        İstiklal Kulesi: Bu kule Aslanlı Yol girişinde hemen sağ tarafta karşımıza çıkıyor. Kulenin iç duvarındaki kabartmalarda kaya üzerinde bir kartal ve kılıç tutan bir genç bulunuyor. Kartal güç ve bağımsızlığın sembolü iken, kılıç tutan genç erkek figürü ise Türk milletinin gücü ve kudretini temsil eder.  Kulenin içindeki Top arabası Dolmabahçe’ den Sarayburnu iskelesine cenazeyi çeken top arabasıdır.

        Kulenin önünde üç kadın heykel grubu var.

        Bu üç kadın Türkiye kadınlarını temsil ediyor. Yerel kıyafet giymişler. Ellerinde tuttukları vatan toprağından çıkan başak grubudur. Bu heykelleri Hüseyin Özkan yapmıştır. Elinde tas olan kadın Tanrıdan rahmet diliyor, bu bir Türk geleneğidir. Diğer kadınlar üzgün görünüyor.

        Hürriyet Kulesi Aslanlı yolun sol tarafındaki kuledir. Önünde erkeklerden oluşan üçlü heykel grubu vardır. Bu heykelleri de Hüseyin Özkan yapmıştır. Heykeller Türk aydını, askerini, çiftçiyi anlatmaktadır.

        Kulenin içindeki kabartmalar Zühtü Mürüdoğlu tarafından yapılmıştır.  Bu kabartmalarda özgürlük anlatılıyor, bunu melekle simgelemiş. Melek elinde kâğıt tutuyor, özgürlük bildirgesi, at başı da Türklerde özgürlüğün simgesidir.  İçeride sergilenen tekne de Atatürk’ün Çubuk barajında gezdiği teknedir.

        Fotoğraf: Cengiz PAMUK

        Müdafai Hukuk Kulesi

        Aslanlı yolun sonunda solda bulunan kuledir. Burası hakların savunulması “Müdafai hukuk” kulesidir. Kabartmada ağaç figürü ve millet var, millet elinde kılıç tutan erkek olarak tasvir edilmiş. Ağaç meşedir, Cumhuriyeti, zaferi simgeler. Cumhuriyet ağacı yükseliyor,  millet kılıcıyla Cumhuriyeti savunuyor, elini de kaldırmış, yaklaşmakta olan düşmanlara “durun gelmeyin” diyor.  Kulenin yapımında kullanılan sarı taşların hepsi Çankırı travertenidir. Eserler bunların üzerine işlenmiştir. Bu kabartmayı Nusret Suna yapmıştır.

        Mehmetcik Kulesi

        Bu kule için Zühtü Mürüdoğlu’ nun yaptığı kabartmada, Türk askerinin evinden ayrılışı anlatılır. Kompozisyonda, elini asker oğlunun omuzuna atmış onu vatan için savaşa gönderen, gururlu, hüzünlü anneyi tasvir eder.

         Zafer Alanı

        Şimdi Zafer alanının tam önündeyiz. Alan 10900 metre kare, toplam 15000 kişi alıyor. Bu alana törenler için bir çok defa gelmişimdir. Şimdi görüyorum ki bu alanın ve bu sembollerin manasını bildiğinizde   geldiğiniz alan Zafer alanı oluyor yoksa Tören alanına gelmiş oluyorsunuz.

        Zafer Kulesi

        Zafer kulesi meydanın sağ tarafında bulunmaktadır.

        Bu kule tarih boyunca kazandığımız zaferleri temsil etmektedir. Kulenin duvarlarının iç yüzüne, kazandığımız bazı zaferlerin tarihleri ve Atatürk’ün birkaç özlü sözü yazılmıştır. Zafer kulesi içinde Atatürk’ün   Lincoln marka arabası var.

        Fotoğraflar: Cengiz PAMUK, İlter AKINOĞLU

        Barış kulesi

        Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada barış” sözüne ithafen yapılmış olan bu kule zafer kulesinin tam karşısındadır. Zafer kulesi ve Barış kulesi arasında İsmet İnönü’nün kabri bulunmaktadır.

        Ulusal Egemenlik kulesi

        Kulenin iç duvarında 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışını temsil eden bir kabartma yer almaktadır. Bu kabartmada, ayakta duran kadının tuttuğu kâğıdın üzerinde 23 nisan 1920 yazılıdır. Kadının diğer elinde Millet Meclisimizin açılışını simgeleyen bir anahtar bulunmaktadır. Hakkı Atamun’ un kabartmasında Kadın  ulusal egemenliği temsil ediyor. Anahtar da Meclisin anahtarı oluyor.

        Sakarya Meydan Muharebesi konulu kabartma

        Sakarya kabartmaları Anıtkabir Merdivenin sağ tarafında bulunmaktadır.

        İlhan Koman’ın eseridir. Savaşın aşamalarını anlatır. Düşman Anadolu’yu işgal ediyor, halk evlerini bırakıp yollara düşmüştür. Erkek geriye dönmüş, düşmana bir gün gelip öcümüzü alacağız diyor. Diğer bölüm savaşa hazırlığı anlatmaktadır. Bu hazırlığın ve savaşın ne kadar zor koşullarda olduğunu gösteriyor. Kağnı çamura batmış, çıkarmaya çalışıyorlar, kadınlar da yardım ediyorlar. Diğer kabartma savaşın başlangıcını anlatıyor. Kadının elinde kılıç var. Yukarıdan gelen de zafer meleğidir.

        Başkomutanlık Meydan Muharebesi konulu kabartma

        Mozoleye çıkan merdivenlerin sol tarafında bulunan kabartmalardır. Başkomutanlık meydan savaşını anlatıyor. Zühdü Mürüdoğlu tarafından yapılmıştır. Anadolu halkı savaşa giden oğlunu yolcu ediyor, yandaki kabartmada Atatürk “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’ dir” emrini veriyor.  Diğer figür Türk ordusunun taaruzunu sembolize etmektedir. Yanındaki figürde ise   Zafer Meleği vardır.

        Fotoğraf: İlter AKINOĞLU

        Anıtkabir ve Mozole

        Ön cephede 8 sütun, yan cephede 14 sütun vardır. Sağda onuncu yıl marşı, diğer tarafta gençliğe sesleniş var. İçeriye şeref holü deniyor. Şeref holü tamamen mermerdir. Taban Adana  ve Hatay  mermeri, yan duvarlar Afyon ve Bilecik mermerlerinden yapılmıştır. Tören meydanından sütunlu mozoleye toplam 42 adet basamaklı merdivene tırmanarak ulaşılmaktadır. 42 basamak bize Atatürk’ün cumhuriyeti ilan ettiğindeki yaşı olan 42 sayısını göstermektedir. Anıtkabir’in dış cephe duvarlarında Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve Onuncu Yıl Nutku bulunmaktadır.

        Ortada lahit vardır, Lahit Osmaniye kızıl mermerinden yapılmıştır, tek parçadır, 40 ton ağırlığındadır. Mezar odası alttadır. Tavan altın işlemelidir. 28 Ekim 1938 tarihli Atatürk’ün orduya son mesajını burada görebilirsiniz. Solda da Türk ulusuna taziye mesajı vardır.

        Fotoğraflar: Cengiz PAMUK

        Misakı Milli kulesi (Ulusal Ant kulesi)

        Vatanın birliği beraberliği için ant içiyorlar. Nusret Kuman’ın kabartması var. Buradan Atatürk’ün şahsi eşyalarının bulunduğu müzeye geçtik. Müzede Atatürk’ün şahsi eşyaları, Çanakkale savaşının canlandırılması, kurtuluş savaşını anlatan tablolar ve kurtuluş savaşının kahraman komutanlarının tabloları vardır.

        Bu alandan çıkıştığımızda karşımıza bayrak direği geliyor.

        Fotoğraflar: İlter AKINOĞLU ve Cengiz PAMUK

        Bayrak Direği

        Vedat Hoca bayrak direğini gösteriyor “Bu bayrak direği 33,5 metre uzunluğunda, ilk hali Amerika’da yaşayan Türk vatandaşı Nazmi Cemal tarafından hediye edildi, tek parça olarak gelmişti. Alttaki kabartma Türkün savunma gücünü, zaferi ve barışı anlatıyor.”

        Bayrak direğine bakıyorum; üzerinde ay yıldızlı Bayrak dalgalanıyor.

        Bir an geçmişe gidiyorum; at kişnemeleri, top sesleri, derken gür bir ses duyuluyor “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri “

        Sonra geçmişle gelecek sanki birbirine karışıyor. Mehmet Akif mi o şiir okuyan?

        “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
        Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
        O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;”

        Sesler çoğalıyor, çoğalıyor önce Anıtkabir meydanı bu sesle doluyor; sonra bütün Türkiye’yi sarıyor . Şimdi Herkes Birlikte söylüyor

        “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;”

        Fotoğraf: İlter AKINOĞLU

        İlter AKINOĞLU

        Haziran 2024

        YENİ BİR SEZONA DAHA MERHABA

        Değerli üyelerimiz, sevgili fotoğrafseverler,

        Bildiğiniz gibi Fotoğraf Sanatı Kurumu 1994 yılında kuruldu ve bu yıl derneğimizin 30. yılı. Bu mutluluğu ve gururu bir arada yaşıyoruz.  Geçen sezon olduğu gibi bu sezon da bu haklı gurura yakışır işlere imza atacağımıza dair inancımız sonsuz ve bunu da kuruluşumuzdan bugüne sizlerin desteği ile yaptığımızın bilinceyiz. Bu bilinç ile Aralık ayında derneğimizin 30. yılına yaraşır organizasyonlarının olacağı müjdesini de şimdiden vermek isteriz.

        Bir önceki sezonu fotoğraf gösterileri, söyleşiler, sergiler ve gezilerle sona erdirmiştik. Dolu dolu bir etkinlik sezonunun ardından herkese iyi geldiğini düşündüğümüz tatillerimizin de bitmesiyle yine sizler için fotoğraf dolu, sanat dolu birbirinden değerli işler yapmak üzere çalışmalarımıza başladık.  Birçok konuda sizlerin de görüşleri bizim için çok değerli. Yönetim Kurulu olarak, sizlerden gelecek istek ve önerilere de sonuna kadar açık olduğumuzu söylemek  ve her türlü öneri ya da eleştiriyi değerlendireceğimizi söylemek isteriz.

        Geçtiğimiz Kasım ayında kaybettiğimiz çok değerli Hocamız Sayın Tansu Gürpınar’ ı, derneğimize olan sonsuz katkıları ve bizlere bıraktığı kıymetli anıları sebebiyle yaptığımız çoğu etkinlikte anmayı kendisine bir borç bildiğimizden, bu sezonun açılışını da onun adıyla taçlandırmak ve kendisini bir kez daha rahmetle anmak istedik. Bu vesileyle; 5 Ekim 2024 Cumartesi günü, Tansu Hocamızın “Ağaçlar ve Ormanlar”  isimli fotoğraf sergi açılışını gerçekleştireceğiz ve bu fotoğraflardan oluşan fotoğraf gösterisini izleyeceğiz. Yine Tansu Hocamızı anmak adına Sayın Yunus Topal ve çalışma ekibinin hazırladığı “Tansu Gürpınar İzler Hikayeler” isimli belgesel gösterimine tanıklık edip kendisini yad edeceğiz. Yoğun bir program ile keyifli sohbetler eşliğinde gerçekleştireceğimiz sezon açılışımıza tüm üyelerimizi ve fotoğrafsever dostlarımızı bekleriz.

        Peki yeni sezonda neler yapacağız? Biraz bunlardan bahsedelim.

        Temel fotoğraf bilgisi seminerlerimiz ve atölye eğitimlerimiz yine birbirinden değerli Hocalarımızın değerli bilgileriyle sizlerle buluşmaya devam edecek. Çağımız teknolojisini yakından takip eden bir dernek olarak yeni atölye başlangıçlarına kapı aralayacağımızı ve fotoğrafta ilerlemenin en büyük itici gücünün proje bazlı çalışma olduğu inancı ile yepyeni projeler içinde yer alacağımızı da sizlerle paylaşmak isteriz.

        Son iki sezon boyunca her ay düzenli olarak gerçekleştirdiğimiz  “Ankara Kültür Rotaları – Bir Bilenle Geziyoruz” etkinliği,  Sayın Ali Vedat OYGÜR Hocamızın önderliğinde bu sezon da  kaldığı yerden şehrimizin izini sürecek. Ücretsiz olarak gerçekleştirdiğimiz bu etkinliğimiz üye olan ve olmayan tüm fotoğrafsever dostlarımıza açık olduğu gibi, etkinliğimize mobil telefon ile de katılım sağlayabilirsiniz. Ankara’yı daha iyi tanımak, tarihine ve kültürüne yakından tanık olmak ve birbirinden güzel dostluklara imza atmak isteyen herkesi bu güzel etkinliğe bekleriz.

        Yine geleneksel hale gelmiş olan bir diğer etkinliğimiz de, Ayın Fotoğrafı Etkinliği (AFE). Her ay konusu belirlenmiş fotoğraf seçkileri yapılacak olup bu konularda bilgili ve deneyimli Hocalarımızın fotoğraf okumaları ve kıymetli değerlendirmeleri, fotoğraf yolculuğumuzda yolumuza ışık olmaya devam edecek.

        Aylık takvimimizde düzenli olarak yer alan “Üyelerden Fotoğraf Gösterileri”, siz değerli üyelerimizden gelecek sunumlarla izleyenlerin hayal dünyalarını süsleyerek bakış açılarına yeniden yön verecek.

        Farklı konu ve alanlarda fotoğraf gösterileri ve söyleşiler gerçekleştireceğimiz çok kıymetli konuklar ağırlayacağımız gibi, sosyal  sorumluluk  anlayışı ile her yıl olduğu gibi bu yıl da diğer sivil toplum kuruluşları ile paydaş olacağımız, ses getirecek işlere imza atacağız.

        “Gezi planınız yok mu?” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette yeni sezonda da günü birlik fotoğraf uygulama gezileri yapacağız. “Hayal.Et, Keşfet, Seyahat Et!” mottosuyla, Ankara’ ya yakın mesafelere rota oluşturacağımız gezilerimiz için sizlerden de yer önerisi almak bizleri mutlu  edecektir. Gezi sorumlumuz Sayın Cengiz PAMUK’ a  bizleri her ay  farklı yerlere götürdüğü ve  özverili çalışmaları için çok teşekkür ederiz.

        Kuruluşumuzdan bu yana uzun bir zaman geçti ve bizler bu uzun zaman diliminde bir çok yol arkadaşı edindik. Bu yolda yanımızda yürüyen ve  her türlü desteği bizler için sağlayan başta  sevgili Hocamız Sayın Sami TÜRKAY’ a, derneğimizin bel kemiği ve  olmazsa olmaz emekçimiz  sevgili Hülya KUTLU’ ya,  sevgili Hocalarımıza, yönetim kurulu  arkadaşlarımıza  ve tüm üyelerimize  derneğimiz adına çok teşekkür ederiz.

        Bu sezonda da hep birlikte ve el ele daha pek çok etkinliğe ev sahipliği yapacağımızın sözünü vererek sizlerin de desteğiyle fotoğraf sanatını daha iyi yerlere taşıyacağımızı bilmenizi ve  tüm çalışmalarımızda yanımızda yer almanızdan duyacağımız mutluluğu da  bir kez daha belirtmek isteriz. “Fotoğrafta Bir Adım Daha İleri” mantığının ışığında ve “FSK Her Yerde” sloganı ile derneğimizin 2024- 2025 Kültür ve Sanat Etkinlikleri sezonu tüm üyelerimiz ve fotoğrafseverler için hayırlı olsun.

        Ekim 2024

        Seda FELEKOĞLU

        FSK Yönetim Kurulu Başkanı

        GEZGİN KADRAJ: DÜZCE ve ŞELALER GEZİSİ

        Fotoğraf: Topuk Yaylası – Cengiz PAMUK

        Bir sezonun daha sonuna yaklaştığımız bu günlerde 2024 yılı Mayıs ayında bir türlü bitmek bilmeyen bahar yağmurları eşliğinde muhteşem doğası ile öne çıkan ve aslında Ankara’ ya çok da uzak olmayan bir bölgeye Düzce ili sınırlarına doğru gerçekleştirdiğimiz bir doğa gezisi ile sezon finalini yaptık diyebiliriz.

        Fotoğraf: Cengiz PAMUK

        Gezimizin ilk durağı; Fenerbahçe Spor Kulübünün antrenman tesislerinin de yer aldığı TOPUK YAYLASI oldu. Eski İstanbul yolunun sağ tarafından ormanların içerisine doğru giderken, orman köylerinden geçen ve yaylaya kadar uzanan bu muhteşem yol hemen yola döner dönmez hepimizi kendine hayran bırakmaya başladı. Bütün orman çoğumuzun ilk defa gördüğü mor ve pembe renkli çok gösterişli çiçeklerle kaplı idi. Topuk Yaylası tesisleri ve gölün etrafı da bu endemik çiçeklerle bezenmişti. Herkes çiçeklerin ne olduğunu merak edip, hemen telefonlarında araştırmaya başladı.

        Fotoğraflar: Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU

        Bu gösterişli çiçeklerin ortak adı, fundagiller (Ericaceae) familyasından 800 farklı türü bulunan Rhododendron cinsinden Orman Gülü imiş. Hatta mor çiçekli Orman Gülleri zehirli bir bitki olup, Deli Bal olarak bilinen zehirli balın üretiminde kullanılıyormuş.

        Bu güzel çiçekleri bol bol fotoğrafladıktan sonra, zor da olsa çiçekleri geride bırakarak, ikinci durağımız olan SAMANDERE ŞELALESİ’ ne doğru yola koyulduk. Yine muhteşem manzaralar eşliğinde şelalenin içinde bulunduğu tabiat parkına ulaştık. Şelalenin suları, ağaçların arasından gürül gürül akarken kayaları yararak oluşturduğu doğal bir mağaradan geçip “Cadı Kazanı” olarak bilinen ve gerçekten insanı ürküten bir şekilde cadı kazanı ismini de hak ederek dökülüyordu. Bu Cadı Kazanına ulaşmak için bir miktar merdiven inmemiz de gerekti tabi. Tripodlarımızı kurup, uzun pozlamalarımızı yaptıktan sonra bir sonraki durak için Samandere’ ye de veda ettik.

        Gezimizin üçüncü durağı yine bir şelale ve tabiat parkı olan AYDINPINAR ŞELALELERİ TABİAT PARKI oldu. Bu parkın içerisinde iki adet şelale olduğunu öğrendik. Ayrıca parkta yer alan ve belediye tarafından işletilen Hobbit köylerine benzeyen konaklama çadırları da çok hoşumuza gitti. Etraf yemyeşil çayırlarda piknik yapan insanlarla dolu idi.  Piknikçilerin arasından geçip ormanın içlerine doğru yürüyerek şelaleye ulaştık ve burda da uzun pozlama çalışmalarımızı yaptıktan sonra Aydınpınar’ ı da belleğimize alarak ayrıldık.

        Fotoğraf: Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU – Güzeldere Şelalesi

        Artık yavaş yavaş acıkmaya da başlamıştık. Son şelale durağımız olan GÜZELDERE ŞELALESİ TABİAT PARKI içerisindeki restoranda yemeklerimizi yedikten sonra, topladığımız enerjiyi şelaleye ulaşmak için harcayacağımızı bilmiyorduk tabi ki. Bıçkı Deresi üzerinde yer alan ve 130 metre yüksekten dökülen bu devasa şelaleye ulaşabilmek için bir hayli fazlaca merdivenden aşağıya inmek ve sonra onu tekrar çıkmak zorunda kaldık ama çektiğimiz fotoğraflar ve şelalenin güzelliği bütün bu zahmete değdi doğrusu.

        Fotoğraf: Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU – Efteni Gölü

        Artık gezimizin sonuna gelmiştik ve Ankara’ ya dönüş yoluna doğru yola çıkarken yolumuzun üzerinde yer alan ve gezimizin son durağı olan; 2005 yılında su kuşlarını korumak amacı ile doğal koruma alanı ilan edilen EFTENİ GÖLÜ YABAN HAYATI GELİŞTİRME SAHASI’ na ulaştık. Bu göl, üzerindeki nilüfer çiçekleri ve cam gibi yansımaları ile bütün fotoğrafçıları büyüledi adeta.

        Bu güzel günü yansımalı, nilüferli muhteşem bir gölde tamamlayarak fotoğraf makinalarımızda özel kareler ve belleğimizde keyifli anılar ile Ankara’ ya dönüş yoluna çıktık. Bir sonraki FSK gezisinde tekrar karşılaşmak temennisi ile ayrılarak, bu geziyi düzenleyen FSK Yönetimine ve gezimize katılan tüm dostlara teşekkürü bir borç biliyorum.

           

        Sevgi KÖYLÜ HALİLOĞLU

        28 Mayıs 2024